26 Şubat 2012 Pazar

"herkes bana kızar, annem bana kızmaaz" :'(



ablamın komşusu, küçük kızını ablama bırakmış. küçük hanım henüz 1,5 yaşında. televizyon izlerken reklamlardaki bir müzikten etkilendiğini ve dudaklarını büktüğünü fark etmiş ablam. tabi bu fırsatı kaçırır mı, aramış taramış aynı reklamı bir kez daha bulmuş, küçük hanım yine aynı duygusal tepkiyi verince... ablam hemen telefon kamerasını açıp, kendi uydurduğu müzikle küçük hanımın duygusal iç dünyasını gözler önüne sermiş. anlattığına göre ablam, şarkıyı söylerken kendi yüreği de kabarmış fakat ne hikmetse uzattıkça uzatmış. gerçi biz, küçük hanımın ağlama sebebinin ablamın korkunç sesinden kaynaklandığını düşündük ama dillendirmedik, sizin takdirinize bırakıyorum.

d..f..

23 Şubat 2012 Perşembe

bir kâse


gün düzü, ışığın yatağıdır. karanlığın saklı engebeleri, geceye gizem katar. günün ışıkları gelecek birazdan ve her şey gizemini kaybedecek, rüyalar bile. bu gecelik rüyalarımdan feragat ediyorum. sahi, ne zamandır rüyalarımı anlatmıyorum değil mi? içimden gelmiyor, boğulsunlar karanlıkta, terk etsinler beni diye, umursamaz davranıyorum.
***

okuduğum kitaplardan bahsetmek istiyorum uzun uzun. o güzelim dünyanın uyutan ya da uyanık tutan uyarıcılarından... bir yandan da günlerdir "dişimin şişi" sızı tamlamasıyla beraberim. iyi de oluyor, bedenimde bir sızıyla yaşamak. diğer sızılarımı unutturuyor işte.
***

annemin kış uğultusunu özledim. özlenecek bir şeylerin olması ne güzel. yaşadığını hissediyor insan. yaşadığını, bazen de çok fazla yaşadığını... bilirsiniz, gövde taşıyabileceği kadarını yüklenir. içimde çoğalmadan ağırlaşan, durdukça derinleşen, yerini içime oturtan o garip duygu. biraz anne, biraz aşk, biraz yaşama sevinci, biraz kekik, bir tutam tarçın... bu neyin tarifidir dersiniz, (biliyorsun, oku ve gözlerini yıka, ruhunu okşamama izin ver)
***

ve yaklaşan bahar... tadını almak için güzelliğin, kederinden emiyorum özünü. bu, her şeyde böyle. işte öldük ve dirileceğiz bir mevsim daha. aynı aşkı, bir kez daha tazeleyeceğiz. bu inanılmaz bir dönüşüm, her seferinde şaşırıyorum, bile bile. durmadan aktığımız yatak, bizi kuşatan bir dinginliğe çekiyor. önce sözleri getiriyor aklımıza, isim vererek düşünüyoruz. ey isimlerin sahibi, yüce, biricik, adından güç alınan, teşekkür ederim. ayna bu kadar güzelse, gösterdiğinin hakikati nasıldır kim bilir?
***

bahara yapılacak hazırlıklar vardır. çocukluğumun sonbahar mevsimlerinde evde hummalı bir kış hazırlığı olurdu. tıpkı onun gibi... damarlarıma sökün eden cemrenin sırrıdır. şimdi yeni sesler, müzikler, yeni sözler, yeni şiirler ve yepyeni yüzler aranmalıdır. bulunanlar baharla kutsanmalıdır.
***

şimdi aklım dağlardadır. bahar için biriktirdiği durgun kara sularında, dağların sırtladığı beyaz örtülerde... akan nehirlerde, sesini beyaza gömen... bir tutam isterim tarifim için, komşudan istenen bir kase "şey" gibi... bir kase görüntü, ses, söz, anlatı... zap suyunu hatırla! bir manzara sevici değilim ben, gözlerim kalbimden sonra duyar, inan. hikayecim, anlat bana, yine baharı anlat, içinde keder olsun bir kase.

d..f..

yeni türkü - başka türlü bir şey

13 Şubat 2012 Pazartesi

baharı beklemek


çıplak ağaçların solgun ve ıslak benzi... derin bir bekleyişte toprak. ve kökler göğü selamlayacağı uyanış gününü bekliyor. ben de bekliyorum onlarla. her gün seyredip yokluklarını, bu görünmez halde kimsesiz bekleyişlerini.. yanlarından aldırışsız geçip gitmelerimize şaşırmalarını... ben görüyorum, seyrediyorum, selam veriyorum geçerken ve sabra davet ediyorum. topraktan öğrendiğim sabırla, toprağın merhametli kavuşturmasını bekliyorum. tıpkı bir ağacın hikayesini beklemek gibi... bir kalemin gecenin içinde çıkardığı sürtünmeyi ve kelimelere can veren ruhu duyar gibi... bu sessizlik beni kederlendirse de, incitse de, yorsa da... meyvenin ruhuma bırakacağı tohumu bekliyorum. "bahar iyiliktir" diyerek, her gün bu sözü tekrarlayarak, bir ayet gibi...

bekliyorum.
inciten sessizliğini de severek, sana dair ne varsa...

d..f..

12 Şubat 2012 Pazar

sayıklamalar

arada perdeleri ve kapıları açıyorum, kapatıyorum. başucumdaki aynaya bakıyorum, sol yanağım sızlıyor mu? görünce hatırlıyorum. sadece uzun saatler uyuyabilmek için onu bahane ediyorum belki... uzuun saatler uyuyup, uyanmak ve başucumdaki kitabın kaldığım yerinden devam etmek... saat 03.27... yapacak tek şey var, okumak ve uyumak, rüya sayfalardan beslenmelidir, hayatın kendisi kabusları besler bir de kitapları. ne yöne?
***

ne yöne gidiyorsun? neden? kaç km hızla? kiminle...?
sık sık olmasa da herkese zaman zaman olur. bedenine ya da ruhuna bir yara aldığında durup düşünürsün ve sorgularsın. aslında sorguladığın yara'ndır, nedenidir ve sorgulama sebebin, aynı yarayı bir daha almamak için gerekirse yön değiştirmektir. şimdi ne olacak?
***

şimdi ne olacak? devrim yapacak kadar güçlü değilim. ama değişimin altını dolduruyorum. ne mütevazı ne de aptal olmak/kalmak istiyorum. ruhumu, dünyamı sıkan şeyi kıskıvrak yakaladım ve irdeliyorum. terazim, kriterlerim nedir?
****

terazim, kriterlerim nedir? kendimi gözden geçiriyorum. yaşamımı düzenleyen ve yürütebilmem için güç veren özgürlüğümü, benim biricik özgürlüğümü... prensiplerimi ve kaygılarımı... irdeliyorum. ama en önemlisi de kazanımlarım ve kaybettiklerim... sonuç?
***

sonuç? durgun su, solucan üretir. değiş/tir.

d..f..

4 Şubat 2012 Cumartesi

Parmaklar




Parmakların üzüntüsü
Cep sürgünü…
Bir incecik ve zarif
Bir incecik
Kirlenmiş sızı.
Harflerin öğüttüğü
Yoğurduğu…
İçimizde
Elleri derin’in ve gizin.
Dokun ve kirlen
Dokun ve kirlet
Büyüsüne yaşamın
Büyüsünü yaşamın.
İçinde erittiği sıcağı
Ve büyüttüğü soğuğu
Cam fanus içinde
Beneklenen ve solan parmakların…
Akıl edemezdi,
Kalp hatırlatıp durmasaydı.
Dokunmak
Ellerin erdemiydi
İyiliğe ve berraklığa…
Saydamlığı, keşfin huzuru
Ve güveni, dokunmak…
Her dokunduğundan bir iz almak üzerine
Ellerin biriktirdiği damarlar.
Çizgiler, biriken dokunuşlar.
Bana kaderini anlatan
Senin ve bizim ve bizim olmak istemeyenlerin.
Ve sözler dokunulmazdır
Ellerin güçsüzlüğüdür
Uzanamayışıdır.

Şimdi
Pencerenin manzarasına dokunuyorum
Güneşin kırıldığı denize.
Parmaklarım ağlıyor
Berraklığa
Huzura
Ve
Aşka…
Neye dokunduğunu bilmeden.

d..f..

Lodos


deniz değil,
kâğıtlar beni tutan,
onun içindir sana yazamadığım.

ahmet cemal

(ne kadar güzel bir şiir.)

***

eleni karaindrou - by the sea

2 Şubat 2012 Perşembe

bi' not

bir önceki blog yazımla ilgili, bazı yanlış anlaşılmalar olmuş.

"işten çıktım" derken, mesai bitiminde eve gitmek üzere işten çıktım manasında kestirme ama çarpıcı bir başlık atmıştım. amacım spekülasyonlara yol açmaktı ))

velhasıl işimden ayrımladım ama akşama kesin ayrılacağım malum eve gitmek lazım.

-arayan soran destek olan blog camiasına teşekkür ediyorum.))-