31 Mayıs 2014 Cumartesi

huzur ve huzursuzluk


yazmak, ölümcül bir kafestir. kelimelerden duvarlar, kelimelerden bir iç dünya... yazmadığında duvarlar yıkılır, iç dünya dış dünyayla karışır. iyi gibi görünse de "şahsına münhasır" durum, sıradanlaşır.

yazmaktan kaçıyorum. çünkü sıradanlığın acısızlığını merak ediyorum. dünyaya karışmak ve dış seslerden biri olmanın hafifliğinde varolmak istiyorum. yazmamak, bir başkası gibi yaşamaya benziyor. içinde benden çok sizlerin olduğu bir hayat. "ben" ise sadece şu anda varolandır. şu kelimelerin gölgesinde saklanan, ben...

aklıma düşen, oraya saplanan cümleler, yarım yamalak mısralar, sürekli kendini dizelere tamamlayan kelime yığınları... ve onları aklımın gri köşesinde bekleterek, solmaya terketme hevesim. unut ki, şiir de unutsun seni. çünkü şiire adanmak istenmiyor hayatım. kutsal merdivenleri şiirden çıkmak ve orada mağrur gözleriyle kendine ulu bir hikaye yazamak istemiyor.

biliyorum, her inkarda ve kaçışta bir mısraya yakalanıyorum:

huzur ve huzursuzluk
anne ve babamızdır bizim.
yağmur gibi bereketli ve kasvetli
muhteşem bir hayata
yaşamak için acı içinde
salıverirler bizi.

(dünyanın en güzel hali yağmurdan devam edelim...)

d..f..

resim: john everett millais

4 Mayıs 2014 Pazar

salıncak izdüşümü

sallandıkça yaklaşıyorum.
yaklaştıkça içimi saran hırs
onu el çabukluğuyla koparıp alma telaşım...

düştüm.
avucumda acısı yokluğunun.

d..f..