3 Kasım 2010 Çarşamba

kan kadar yalan


Geçiyor zaman.

Aklımla küçültüp
Kalbimle büyüttüğüm
Adını koymaya kıyamıyorum.
Bir kıyım
Bir noksanlık bu.

Elimin yeninde bekleyen
Bir kıvrımın karanlığı…
Dönüşmemiş, sözü edilmemiş
İlk ben dillendiriyorum
İlk defa ben sükunetimle uyandırıyorum.

Uyanır mı?

Geçiyor zaman.
Dişlerini günlere geçirip bir bir…
Geçiyor
Günleri kanayan bir noksanlıkla kuşatarak…

Beklemek
Bir kuşkuyu beslemektir.
Sarsmaktır iskeletini göğün.
Şu ağaç var mı?
Rüzgar, esen mi?
Su şefaf mı, bildiğimiz?
Belki yok hiç biri.
Ve beklemenin içini dolduran
Belki yoktur.
Bir yanılsamadır gözlerin akla sunduğu.
Dokunduğum, kokladığım, duyduğum…
Bir kan kadar yalandır.

Hiç
Ne geniş
Ne geniştir
Dönüşün yokluğu.
Aklım almıyor,
Sonsuzluk
Aklıma sığmayandır.
Kavrayamayışımdır sonsuzluk.
Bu yüzden ezilip
Kabul ediyorum onun da varlığını.

Zaman geçiyor.
Bedenimiz bir gelgitte.
Çekiliyoruz usul usul,
Dönüşümüz yok bir daha
Bu çakıl taşlı kıyıya.
Ayrı okyanuslara karışacağız.
Ay bölecek bizi,
Hilal kalacak bakışlarımız
Hilal, gökyüzüde…

dur!
soluklanayım.

Sonra eşit olacağız,
Aynı tuzlu suyun derinlerinde…
Ve beklediğini bulamayacaksın.
Senden önce giden
Kendi beklediğine kavuşmuştur.
Senden sonra gelen
Bir bekleyişle doğmuştur.

Affedileceğiz.
Affedilmeyecek bir şey yok.
Çünkü bir şey yok.

Geçiyor zaman.
Karanlıktan
Aydınlık uğruna
Soluyor gümüşümüz,
Kararıyor.
Geride kalan
Artık şekli değişmeyecek ellerimizdir.
Hamurumuz dondu çoktan.

Bıraktım kendimi.
Bulsun beni terk ediş.
Bulsun ve soysun.
Sen değil,
Terk ediş…

şimdi
Bütün ışıklarımızı kapatalım,
Karanlığımıza sarılıp uyuyalım.

d..f..

resim: Kadınsky