20 Ağustos 2012 Pazartesi

yaklaşan eylül uykusu

yaklaşan kışta
kaz ayakları.
hep üçe odaklanıyorum.
ayakların üçgenli izi,
ben öyle görüyorum.
sürekli üçten biri çıkarıyorum.
yine kısalmıyor yolum.

bu sessizlik çoğaltıyor beni.
binlerce ben
taraçaların, köşe başlarının, sokak lambalarının altında...
karanlığı yeni terketmiş ışıkların ardından
bekliyorum.
ardımdan başka bir ben
aydınlığa dayanıklı...
mevsim dönüyor yüzünü
ceplerimden yapraklar dökülüyor.
bu tanıdık mevsimler
bildik beklenen isimler.
sonra kokusu eylül olan
bir kasım gününde uyutuyor beni.

sonsuz rüyalar başlıyor..
kuşku yok, 
karmaşa kemik bir tarakla taranıyor.
açılıyor yüzüm,
suyun üzerinde salınarak.
unutmuşa benziyor adını
yeniden başlamak gibi taze.

nasıl da masum bir tuzak!
oradayım,
tam ortasında imkansızlığın.
unutuş talan.

ve dönüş kelimelerin denizine.
seslenmek adına,
çağırmak onu 
bir uyanışı yaşamak için

ben geldim.
yine değil mi?
bu karşılaşmada
fısıldamayacaksan hikayeni
kendi sesinle kulağıma
beni hiçbir zaman duyma!

bir gün yine uyurum ben.
yine...
uyanmaktan yoruluncaya kadar.

d..f..



18 Ağustos 2012 Cumartesi

başka bahar yok

mevsimleri kıştan ibaret sanıyorum.
avuntumun bu beyaz örtüleri.
kimsenin başka baharı yok.
en sevdiği mevsimde ölüyor insan,
istekleri çeyiz yapıp
bir tabuta doldurarak.
***

suskunluğuyla sözümü kesiyor.
ağzına yalvarıyorum
konuş benimle.
bildiğim tüm kısa cümleleri susuyor.
göle dolmamı bekliyor gibi.
yarım kalmışlığı anlamalıyım
fazlası olmayacak çünkü.

benim birçok yazım var
kış kokar hepsi.
bildiğim hayatlar hep üç kişilikti.
kaçıp sığındığım bu küçük oda
beni evrene sığdırdı.

***
bir yağmura yetişmenin telaşı gökte.
beklenen hayata...

hiç olmadığın kadar çoksun yanımda
ellerimi kenetlemiş oturuyorum
avucumdaki çizgiler biribirine değiyor.
bir yaşamın damarları
yollarını ayırıyor defalarca.
alnımda kaşların beliriyor.

bir rüzgarda,
yıllar önce söylediği sözü duyuyorum.
kulağıma değdiriyor dudaklarını.

eşyalara dokunuyorum.
doğum lekesi yok hiçbirinin.
beni bir güneşle hayata batıran
ruhumda ol lekesi.
öl derken dili sürçmüş gibi.
korktum, hep korkuyorum.
ateşböceği hali kalbimin,
ayın karanlık yüzüne uçuş hevesi.

bu yersizlik,
yanarak çıktığım bu karın ağrısı,
hep kuzeye gitsem geçecek gibi.
aç örtümü,
bak içimden
bir yanılgı ağıyım kaskatı.
sevemeyişim kendimi
senin yüzünden.
***

ibrahimsiz ateş ve kurban
nuhsuz fırtına
yusufsuz kuyu
süleymansız dil
meryemsiz isa...
kısa yolculuğu uzun bir manayla anlatan.

çok duydum, rüyamda inleyen duvarlar vardı.
kuzuların beyaz tazeliğine sızan çirkinliği...
konuşmalardan duydum,
gökte biriken kötülüğü.
yusufun yüzünü öptüm.
gözlerimi kapadım.

soluyor dünya bir kırmızıda
ve kainat içimize kapanıyor.
***

şahitsiniz,
sabahın bekareti
her gün bir isa yüzü...

ve sen bana de ki;
yüzümü suskunluğunla kapat!
de ki, ben kainata kapanayım içinden.

d..f..

resim; j.m. william turner

7 Ağustos 2012 Salı

yanılgılar içinde


gök dönüyor ve kusuyor
kusuyor yüzümüze yersiz yağmurları.

toprağa bakınca uyku
göğe bakınca baş döngüsü.
çıkarmak istediği bir şey var benden göğün
tılsımlı bir maviyle
belki hayat, belki bir sır...

düşündükçe sebebi,
toprakla gök arasına sıkışan yaşam
bir yanılgılar küresi.
yerden göğe düşmek,
bir şaşkınlığın yüze çarpması.
bir istifra isteğidir maviyi,
bir intihardır yaşam, yanılgılar içinde.

tutulmak için
"buraya kadar her şey yolunda"
sonrası
çataldan fırlayan siyah bir zeytin tanesi.

"andolsun tin'e ve zeytun'a" tin suresi/1.ayet

d..f..

resim; h.matisse