22 Haziran 2011 Çarşamba

bak şu koşana!

sabahleyin evden dışarı adımını atar atmaz, bir koşuşturma -ve nasıl başarıyorsak- kaotik bir disiplinin içine giriyoruz. metroya koşar adım varıp son dakikada kapıdan içeriye atıyoruz kendimizi. on beş dakikalık yerimizi alıp ineceğimiz durakta en kolay hangi yoldan "kalabalıkla cebelleşmeden yürürüm"ün derdine düşüyoruz.

daha yeni başlıyoruz, sırada metrobüs var... koşar adımla kapıdan fırlıyoruz. güneş gözlüklü bey, kıvrak hareketlerle üç kişiyi solluyor. mini etekli kadın eteğini çekiştirerek tedirgin ve yavaş yürüyor, bir kazaya mahal vermekten kaçınır gibi bir hali var.

derken koşar adım yürüyen kilolu bey elinden bir şey düşürüyor. sonra aniden duruyor ve zincirleme bir karmaşaya imza atıyor. dönüp düşürdüğünü alıyor. ben ne yapıyorum bu arada? gözlerim fıldır fıldır insanları seyrediyorum ama aynı koşuşturmaca içinde, fena halde atik ve pratiğim. öyle ki insanları izlerken sık sık turnikeye akbil basmadan geçmeye çalışıyorum. hırkamı metronun kapısına sıkıştırıyorum ama durmak yok, bunlar çok olağan şeyler.

tabi bir de topuklu ayakkabı sorunum var ki sormayın. sorun diyorum çünkü... uzun zamandır topuklu giymiyorum, özel durumların dışında rahatıma çok düşkünüm. fakat topuklu giyinen kadınlar tarafından sık sık ezikleniyorum. asfalta meydan okur gibi, trafik gürültüsünü delerek kulaklara zımpara etkisi yapan bu sesi nerede duysam irkiliyorum. topuklu giyemememin bir sebebi de kendi topuk sesimden müthiş şekilde rahatsız olmam.

bir sabah işe yürürken arkamdan keskin bir topuk sesinin yaklaştığını duydum. çok hızlı yürüyorum ve bu hızıma yetişen bir topuklu var. içimden bacakları çok uzun olmalı diyorum. ezikleniyorum kendi kendime. daha çok hızlanıyorum ama nafile. topuklu yaklaşıyor, yaklaşıyor, sesi kulağımda patlıyor ve yanımda beliriyor... o da ne! erkekmiş. derin bir nefes alıp yavaşlıyorum.

gel gelelim metrobüse... kapıları sadece 10 saniye açık tutulan bu araca binerken çok dikkatli olmalısınız. kapıya sıkışma durumu olursa kalabalık içinde fena halde kötü duruma düşüyorsunuz ki bunu aşmanız için hemen yer değiştirin. oldu da binemediniz, kaptanın arkasından saydırmanın bir manası yok, daha çok dikkat çekiyorsunuz. bir diğer husus da; 15 dakikalık kısa yolculukta oturmak için insanların üzerinden zıplamak, debelenmek çok ayıp bir davranış. o koltuklar geçicidir efendim, bu dünyada kalıcı hiçbir koltuk yok. tv koltuğunuz bile sizin değil!

bunları elbette kendim için de söylüyorum. fakat bu toplu taşımaların kaptanlarına ayrıca bir tavsiyem var: vallahi felç olucaz bir gün! beyler, şu klimanın ayarını bir standarta çekseniz de sıcak soğuk etkisinden ufalanmasak?

sahi, ben düz yazı yazmayı unutmuşum nicedir. mizah yeteneğimiz kaybedeceğimden korkarım! artık daha sık düz yazılar yazmalı... şehri ve insanı anlatmalı...

şimdi uyumalı...

d..f..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder