
çok sevdiklerim, papatyalar... açılış kurdelesi gibiler..

bunlar da "aşiyanlar"... ağaçların tepesinde onlarca kuş yuvası... gözlemledim, neredeyse hepsi dolu, daha çok martılar var... papağanlar da gördüm, yemyeşil...

azıcık gözbebeğime, bi tutam yanaklarıma, birazcıkın saçlarıma...

tanrım! şu dalın güzelliğine bakın, aşk gibi bir şey, hayran olunası, kalbi yerinden fırlatacak kadar heyecan ve coşku verici... beyaz bahar dalı...

orada ağacın kovuğuna dikkatlice bakın! bir adet sümüklü böcek, hala uyanmamış kış uykusundan :) hemen tanıştım kendisiyle: "hemşerim memleket nere?"

koparmadan özür diledim önce. sonra ona "bana güzel haberler ver"dedim, "ulvi bir amaç için döküleceksin" dedim. ikna ettiğimi düşüyorum. derken bir ağaca yaslanıp başladım, seviyor sevmiyor... bunu kırk kere tekrar etmiş olmalıyım. orada kalan tek yaprak yüzümü güldürdü. hemen onu minik ajandamın arasına sakladım. "ah şu papatya falları..." yüzümü güldürdünüz kuzum vallahi :)

dilime dolanan şarkı "..." hay aksi vallahi şimdi unuttum :) eskilerden bir şeydi... papatyalardan kopamadım, dahası da var burada...

papatyalar meydana toplanmış kutlama yapıyorlardı. oradan bir gemi geçmekte. gülhane setüstü civarı... fena halde sarhoşum, kokular beni ele geçirdi...

laleler ve sümbüller. sümbül müydü bunlar? biz sümbül derdik. çok güzel kokuyordu bu minik lalezar...

gövdesi sedef hastalığına yakalanmış gibi... üzerinde sümüklü böceklerin ayak izlerini gördüm, güneş vurdukça parlıyordu izler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder