5 Ekim 2009 Pazartesi

çocukluğum büyümüş...




sanırım 8-9 yaşlarındaydım. annemle ben köyümüzdeki evde yalnız yaşıyorduk iki seneliğine. en yakın komşularımızdan biriydi onlar. bir evde ortalama 8 kişi yaşıyorlardı. fatma ablanın karnı hep şişikti, onu hiç normal hatırlamıyorum çünkü o dönem onun en doğurgan vaktiydi. 6 çocuğu vardı ve hala hamileydi. çocukları ise boyları birbirine bir iki parmak uzunluğunda fark atan bir sevişme grafiğinin ta kendisiydi. yüzlerine baktığında hangisinin hangi mevsimde ana rahmine düştüğünü anlardın sanki. incecikti hepsi ve kafaları vücutlarından hep büyüktü. en iyi hatırladığım ise, tüm çocukların en büyükleri hariç burnunun o yemyeşil sümükten akarak dudak hizasına kadar indiği ve on saniyede bir 'snıff' sesiyle yukarı çıkıp üç saniye sonra tekrar aynı hizaya inen o akışkan lanet sıvı ki köyde yerinde akar en çok, kıyılarda köşelerde akar... bir de çocukların beyaz üzerine kalın kahverengi uzun direkli pijamaları ki en büyüğünün pijaması hep kısa olurdu. nigar, mustafa, hasan, hüseyin, nagehan.. diğerlerinin ismini hatırlayamadım.

köy yerinde de tuhaf bir hiyerarşi olurdu. benim babam almanyada işçi idi ve biz onlara göre zengindik. istanbula gelip dönen biri bir ay bile kalmış olsa hemen farklı algılanırdı. o, onlar için artık değişmiş, çıktığı kabuğu beğenmeyen bir elit olmuş gibiydi. istanbuldan dönmüştüm ve nigar bana demişti ki. 'sandım ki bir daha benimle konuşmayacaksın' :) buna çok şaşırmıştım, aslında bir taraftan da salakça bir gurur duymadım değil, nedenini bilmiyorum belki onun beni kendinden üstün görmesi egoma iyi gelmişti. henüz 9 yaşındaydım o ise belki 8... konuştum elbette çünkü başka kimse yoktu arkadaşlık edecek :) nigar iki yıl boyunca hep en iyi arkadaşımdı. erkek kardeşi mustafa ise o köy çocuklarının o yabanil tavrıyla doluydu. kapı eşiğinde otururken merdivenin altından yüzünün yarısını gösterip hemen geri çeker, ve oradan 'snıff snıfff snııff' diye sesler gelirdi. seslenmeme rağmen duymamış gibi davranırdı. gözleri bir yumurta kadar iri ve çok güzeldi. yalnızlığımı onların o kalabalık ailesiyle doldururdum. ben hepsinin ablasıydım nigar ise sadece kardeşlerinin ablası birer parmak uzunluk farkıyla. fatma ablanın benden sonra iki çocuğu daha oldu :)

bu akşam kardeşleri nagehan ın düğünü vardı, ona gitmeyi çok istemiştim, o kardeşleri tekrar görmeyi, fatma ablayı kucaklamayı... gittim :) büyümüşlerdi, mustafa çok güzel bir çocuk olmuş. kardeşi inşaat mühendisliği okumuş. dedim ki ona, 'ula mustafa ne sümüklü çocuktun şimdi ne yakışıklısın' utandı birazcık güldü ve annemi görünce de koşup elini öptü. ben defatma ablaya sarıldım iki kez. annem diyor ki köyde yaşayanlar hiç yaşlanmıyormuş. belki çocukluğumuz orada kaldığı için, herkesi aynı buluyoruz geride kalanlardan. bilmem, bir tuhaf oldum işte, bir yeşil... nigarla hala konuşuyorum bu arada :p güzeldi, güzel.

d..f..

- tanrım, oradan sana bağladım bir ara ve gülümsedim, heryerde değil sadece tüm zamanlardasın, tüm yüzlerde ve seslerde. o sümüklü çocuğu ne güzel çocuk eylemişsin :) -

6 yorum:

  1. Morra'ya demişdim ki
    ''arada salona uğra, yaz, bizi yalnız bırakma.
    o'da şöyle demişti '' arada gelir üstünüzü örterim'' çok hoşuma gitmişti.
    Sabah serininde içten sıcak yazınla üstümü örttün, içimi ısıttın.
    Rojda sebre şarkısını niye bu kadar hüzünlü okuyor peki ben niye ağlıyorum?..


    Sloganını beğendim bu sloganı radyo içinde kullanabilir.
    ayrıca şunuda ekleyebilirsin.Antonun iyileri, güzelleri, özlem gidermek isteyenleri fatmaninin radyosunda. :)

    Fatmacım cumartesi günü bursanın en büyük üç kitapçısına sorduğum halde bejan matur'un kitabının kalmadığını söylediler.
    Üzülsem mi sevinsen mi bilemedim.
    üzüldüm, o anlarda heyecanım yitip gitti.
    sevindim, bejan matur iyi satıyor tatlım :)
    Niyetim pazartesi sabahı sana bejan matur şiiriyle günaydın demekti ya başka zaman inşallah.
    Öpüyorum seni.

    YanıtlaSil
  2. Küçük İskenderle Günaydın :))

    Magmanın Aynası

    su okur çocuk: ezanıdır bu onun.
    kalbe inerken aşk
    su ihbar etmez kendini;

    içerden yaklaşır gemi: eriyen mum
    üzerinde yuvarlanan sıcak damla gibi
    ağır yüzüm
    çıkıp kayar yerinden. bu parçalanış
    kıstırdığı sese heyecandır ta başından beri,
    intizardır öyle kalsın
    öyle kalsın iniltisi;
    ilk tılsım gecesinde
    su büyütür çocuk;
    ölümden tasarruftur hayatta kalışı.

    ölü melekleri arkabahçeye gömme anne!
    o ağaçların yapraklarına yürür sonra
    tedirginliğin kırk haramisi,

    Küçük İskender

    YanıtlaSil
  3. hakikaten sıcacık bir yazı olmuş...
    benim çocukluğumun ablası da sendin canımusum :)..büyüten,yediren içiren,üstümü örten...şimdi düşünüyorum da senin kadar üstüme titreyen olmadı,hatırlayamıyorum...
    bir akşam buluşalım mı canım??

    YanıtlaSil
  4. o sümükler var ya:)) ben snıffff die hiç çekmezdim burnumu:))nereye aktılar, var sen, tahayyül et:)iğğğğğğ:))hoşş..çok hoş:)

    YanıtlaSil
  5. saryacığım, bana yaptığın en güzel sürpriz bejan şiirleri okumaktı, emin ol canım :) ben bile beş kitabını toparlamak için aynı kitaplardan beşer tane almak durumunda kalmıştım yanlış sipariş üzre. bir türlü bulamadığım bir kitabını da eskişehire gittiğimde şirineyle baktığımız bir kitapçıdan bulup almıştım -daha dorusu şirine hediye etti- fakat okumak hevesin kaçmasın, ben sana temin ederim kitapları :)

    sevgimle sarı şekerim.

    YanıtlaSil
  6. beni uzak ama mutlu bi geçmişe götürdün..dağıldım kız..güzeldi:)

    YanıtlaSil