22 Temmuz 2010 Perşembe

bir dil bir dua


sabah işe giderken göğe bakıyorum her zamanki gibi, mahmurluğu alıyor benden. iş dönüşü başka düşüncelerle seyrettiğim gök sabahki gök değil sanki. bu girizgahı şunun için yaptım...

kuran da tanrının en sevdiğim sözü "siz hiç düşünmez misiniz?" sözüdür. sarsıcı, cımbızlayan, iğneleyen, varlıklar içindeki farklılığımızı en yalın haliyle vurgulayan çok güzel bir ikaz sorusudur benim için. geçen gece içimde şiddetli bir dua arzusu uyandı. size çok açık bir şey itiraf edeyim. son yıllarda tanrıyla olan irtibatımda hep kendi dilimi kullandım.

eğitim sistemimiz her yıl kendini yenilediğini zannetse de ezbere dayalı varlığını bir türlü yok edemedi. benim okulumda bu ezbere dayalı sistemi benimsemiş hantal bir yapıya sahipti. bize orada "düşünmek" öğretilmedi. ezberlemek öğretildi diğer okullarda olduğu gibi. oysa dini eğitimi baz alan okul temel dayanağı olan kitaba uygun davranmıyordu bu eğitim anlayışıyla. insan düşünmek için bir dile ihtiyaç duyar. bu dil onun bütün varlığını ele geçirmiş olmalıdır, tüm zamanını doldurmuş olmalıdır. yani anadili olmalıdır. eğer akademik bir çalışma olmayacaksa insanın kendi dilinden başkasında rahat edemeyeceğini biliriz, yabancı diller her zaman misafirliğe gittiğimiz evler gibidir. hep diken üstündeyizdir, hep biraz rahatsısızdır orada. hal böyleyken bir inanç sisteminin öğretisini nasıl olur da kendi dilimizin dışında idrak etmeye çalışırız.

çok sade bir örnek vereyim. dua etmek benim için tanrıdan istemek değildir sadece. düşünün, tüm sırlarınızı bilen bir arkadaşınızla konuşmanın rahatlığı, hazzı diğer arkadaş sohbetlerine benzer mi? dua, her şeyden önce tanrıyla konuşmaktır. ona kendini, bildiğini bildiğin halde kendi cümlelerinle bir daha anlatırsın. anlatırken sen de bir kez daha anlarsın. belki yanlışını da görürsün. işte bu içsel irtibatı kurarken öz dilinin dışında o derinliği yakalayamzsın. dahası, duaların bile ezbere yapıldığı bir toplumda yaşıyorsak, din dedikleri inanışın içini ne kadar anladıklarını ne kadar doldurabildiklerini düşünmemeiz gerekir. insan tanrıyla arasındaki tüm perdeleri kaldırmalı. dilemek ise çok daha başka güzel.

tanrıdan istemek, dilemek tanrının varlığını ve gücünü bildiğin ölçüde güzeldir. varlığın oluşumunu, devamlılığını, tabiat sistemlerini, dönüşümlerini bilmek... yaşamın kaynağını ve güzelliğini anlamak ve sevmek... bakarken sanatsal bir estetikle baktığının içine girebilmek... bunu başardığında tanrıdan ev ya da araba talep etmezsin. güzel olana hayranlığın seni onun devamlılığını istemeye davet eder. huzur istersin, aşk istersin, daha çok bilmek istersin, daha çok görmek duymak istersin. bunları yaparken de "ecmain" demezsin, tüm insanlar için bu güzellikleri istiyorum dersin. çünkü ana rahminde duyduğun o ilk kelimelerle tanrının varlık rahminde de o seslerle ve kelimelerle vahdete ermiş, bütünleşmişsindir.

bildiğin kadar, sınırların kadar istersin. tanrıdan talep ettiğin hayatının özetidir aslında.

ne zaman dua etme arzusu kalbime düşse ne yalan söyleyeyim, aşkla başlayıp, aşkla bitiriyorum. varlığın özünde onun olduğuna tanrıya inanır gibi inanıyorum. aşk, bilmekten geçer... tanrı insanları ruhlarını aydınlatacak nitelikli bilgiyle kuşatsın. amin.

ve insan yalnızlığından tanrıya ulaşır.

d..f..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder