4 Temmuz 2010 Pazar

zaman tamircisi

kalp tansiyonunu ölçüyor zembereğin.
bileğinden kanıyor,
zamanın damarları kesilmiş.
gün kaybediyor,
gün, revandan...

öpsün istedim bileğimden,
akan günlerden öpsün.

"tamir edilemeyen saat yoktur*"
demişti bir saat ustası.

tamir edilemeyen zamanlar
kanıyor bileklerimde.
tüm zamanlar bozuk gibi
öyle hissettiriyor
kalbimi sokan akrep.
***

küller sarhoş..
unutulmak, biraz da özgürlüktür.
bir kayanın etekleri
rüzgarla tutuştuğunda
kum ağlar.
işte böyle,
acele etmeden
yavaş yavaş dökülelim
kucaklarımızdan.
gün gelecek
kimse kalmayacak "geride"
gün gelecek,
sonsuzlukla aynı yerde birleşeceğiz.
öyle mi?
geride kimse kalmadığında
biriktiğimiz yeri koruyacağız.
öyle mi?
burada beceremedik,
beceremedik işte.
***

sonra
öpülmekten yorgun düşmüş
dudakları anımsadım.
anımsamak mevsimiyle geliyor.
ağustostu, dardı kapılar
ve limanları terk etmişti şehir.
hangi mutluluk kederi güldürebilirdi?
yolda gördüğüm yorgun dudaklar
ağustos kokuyordu.
çok mutsuz bir ağustos..

işte böyle akıyor zaman bileklerimden,
sıcak bir ağustos gibi...
rengi mutsuz, soluk kırmızı..
***

ne zaman tanınmasam
bunca yaşamışlığımı yadırgıyorum.
o yorgun ağustos sen neredeydin?
güneşin ve rüzgarın
saçlarında bıraktığı toz...

yürüdüm, bekledim, baktım.
kimse görmedi.
kaldım.
zamanım bozuk,
tanınmıyorum.

d..f..

* recep gürgen - bir saat tamircisi, zanaatkarı..

(...)

1 yorum:

  1. ne zengindi ismi gülümserken..
    susarken ne uzak,
    ne kadar sınır düşkünü..
    sıradan olsun istemiştim,
    yolda yürürken
    bir dostla karşılaşmak gibi...
    meğer sesim sağırmış.
    her kalp
    derinliği kadar yanar.
    sessizliği kadar...

    d..f..

    - ..-

    YanıtlaSil