18 Kasım 2011 Cuma

güğüm ve konuşan su

bakır sesi duyuyorum
güğümden.
su,
avuçlarıma sığmayan.
bakırla konuşuyor, gülüyor.
annem çıkıyor merdivenden,
alnında kazan karası, elleri süt kokuyor.
eteklerine sarılıyorum,
beni itiyor.

aklımı kazıyıp
su kuyusuna akıtıyorum.
geceleyin gelecek olan,
kurban edecek onu.
ya da ninem,
bizden önce davranıp,
kazıyacak kuyudan
aklımı yitirdiğim o suyu.

bakırla gülüşüyor su,
güğümle konuşuyor:
"ninem pantolon giymeme çok kızıyor"
bunu bir yerden hatırlıyorum.
"gece gelen ölüler,
kapıların ardına saklanıyor.
ve ben yattığım karyoladan tavana bakıyorum.
tek ayağı olmayan siluet adam
bana durmadan göz kırpıyor."
ve ben bunu da hatırlıyorum.

annem çıkıyor kapıdan yine.
göğümü götürüyor.
sabah doldurduğu
kuyunun ilk suyunu...
ocağın kancasına takıp
altını gürgen odunlarıyla dolduruyor.
su ağlıyor,
güğüm suskun.
dinliyorum:
"ninem pantolon giymeme çok kızıyor,
çok sevdiğim pantolonum,
düğmesi olmayan hani...
naylon bebeğimin kendinden naylon saçları,
ocağın ateşinde yanıyor.
ben çok akıllı bir suyum,
içim kaynamaya başlıyor.
affet! kendimi yakarken
seni de acıtıyorum."

bunları bir yerden hatırlıyorum.
annem beni dizlerine oturtup
anlamsız şarkımızı söylüyor:
"tat tat taaa, tat tat taaa"

d..f..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder