16 Kasım 2011 Çarşamba

ah ve ey..!

ah kör karmaşam, ayağımı çarparak uyandığım kaval kemiği acım, hapşırdığımda boğazımda beliren tatlı kaşıntı, lodosun değdiği, değerken mutluluktan acı verdiği tatlı rüzgarlar, ah gökte yan yana görmekten mutluluk duyduğum üç sönük yıldızım, sokulgan kedilerin sıcaklığı, aç karına yediğim tatlılar, ilk aldığım eşyalarımın ruh işlenmemiş tabii kokusu, annemin büsbütün varlığı ve doyumsuzluğu, ah kekik ve ıhlamur ağacı kokusu, çocukların hınzır gülüşü, ahşap aralıktan sızan tozlu güneş ışığı, kurumuş çayır kokusu, kırdığım kuş yumurtaları, tahta kanatlar, Tanrının yeryüzündeki ve gökyüzündeki ayetleri ve ateşi, ve ateşin içimi ibrahim'e çevirdiği gül, kutsanmış duvarlar ve duvarımdaki gölge hayatlar, ilk kavgam, sözün ağırlığından korkup ilk susuşum ve kıvranışım içime, sabrımın tohumunu gözlerinden içime taşıdığım ilk, ey ve ah....

iki kapı,
iki yapı arasındaki adaletsiz mesafe!
ez beni ve göm gülüşünün kadife rengine.

iki muhteşem inşa
saç ve el,
tanrının uyumdaki seçkin zarafeti.

beni körlüğümden bağışla,
içini sezişimden yargıla
ve heyecan sağanağına as yeniden.

çarpan kalbim
çarpan kalbindir.
fışkırmak için siretine
duvarını yumruklayan atışlar...

öp üstünü toprağımın, göğümün,
kuşlarımı sözünle buğula,
inatlarımı talan eyle,
duruşlarımı, bekleyişlerimi ziyan eyle.

ah ve ey..!
yol beni yerken dişlerimden
ağaçlarım döküldü tek tek,
gururlandım yaşamdan
ve bir güz şarkısı okudum:
ah ve ey..!
sana seslenişim
kendimi aşağıya bırakmaktır bu uçurumdan.

ah ve ey..!
kule ve kuyunun arasında
gittikçe uzayan zaman
bana yol gösteriyor hala
varlığın özüne saklanmış
o sarmaşıktan.

ah ve eyy..!
öp ve uyandır beni
bu tatlı yaşamdan.

d..f..

-mutluluk nakartıma-


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder