23 Nisan 2010 Cuma

bir sümüklü böceğim gülhane parkında!

bugün özel bir durum dolaysıyla gülhane parkına uğradım sabah 11 civarıydı. aslında kısa bir yürüyüş yapıp çıkacaktım. fakat çıktığımda saat 16 idi :)) e güzeldi, kuşlar, çiçekler, kokular çarptı beni. çıkar adım bir müze gördüm, "islam bilim ve teknoloji tarihi" müzesi... ilk defa gördüm bu müzeyi. neyse, çıktığımda ayaklarımın tabanı yanıyordu. fazla kaptırmışım, görevli dedi ki ilk defa sizin kadar okuyanını gördüm, turist gibisiniz... müze göz sağlığı, madenler, astronomi, tıp, denizlik vs gibi ilk islam eserlerinden bahsediyordu dolaysıyla metinler çok fazlaydı. görsel materyalden çok, okumayı gerektiriyor... ama tabi mimari bölümünde cami minyatürüyle gülüşerek foto çektiren kızları görünce... yoksa görevli benimle konuşmak için bahane mi aradı? neyse, ziyaretçi defterine ekledim: "göz sağlığı bölümündeki tıbbi materyaller numaralandırılmamış, denizcilik bölümündeki yazılar yanlış ışıklandırmadan dolayı yansıma yapıyor, okunmuyor." kısa günün karı, bir yığın oryantalist isim edindim. edward said i düşündüm, gözlerim kapalı... sabah yeni bir işe başlayacağım, oysa hiç havamda değilim, neyse bakalım... resimlerimize bakalım efenim.



çok sevdiklerim, papatyalar... açılış kurdelesi gibiler..



bunlar da "aşiyanlar"... ağaçların tepesinde onlarca kuş yuvası... gözlemledim, neredeyse hepsi dolu, daha çok martılar var... papağanlar da gördüm, yemyeşil...



azıcık gözbebeğime, bi tutam yanaklarıma, birazcıkın saçlarıma...



tanrım! şu dalın güzelliğine bakın, aşk gibi bir şey, hayran olunası, kalbi yerinden fırlatacak kadar heyecan ve coşku verici... beyaz bahar dalı...



orada ağacın kovuğuna dikkatlice bakın! bir adet sümüklü böcek, hala uyanmamış kış uykusundan :) hemen tanıştım kendisiyle: "hemşerim memleket nere?"



koparmadan özür diledim önce. sonra ona "bana güzel haberler ver"dedim, "ulvi bir amaç için döküleceksin" dedim. ikna ettiğimi düşüyorum. derken bir ağaca yaslanıp başladım, seviyor sevmiyor... bunu kırk kere tekrar etmiş olmalıyım. orada kalan tek yaprak yüzümü güldürdü. hemen onu minik ajandamın arasına sakladım. "ah şu papatya falları..." yüzümü güldürdünüz kuzum vallahi :)



dilime dolanan şarkı "..." hay aksi vallahi şimdi unuttum :) eskilerden bir şeydi... papatyalardan kopamadım, dahası da var burada...



papatyalar meydana toplanmış kutlama yapıyorlardı. oradan bir gemi geçmekte. gülhane setüstü civarı... fena halde sarhoşum, kokular beni ele geçirdi...



laleler ve sümbüller. sümbül müydü bunlar? biz sümbül derdik. çok güzel kokuyordu bu minik lalezar...



gövdesi sedef hastalığına yakalanmış gibi... üzerinde sümüklü böceklerin ayak izlerini gördüm, güneş vurdukça parlıyordu izler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder