11 Nisan 2010 Pazar

iki vakit iki söz yığını gece

..

sabahtır yiyemedim.
her şeyin içi geçmiş,
neşesi olmayınca insanın
yumurta sarısı solgun, peynir baygın
zeytin kekik kokmuyor.
ve çay zorla kesilmiş gibi
inat kokulu, tatsız...

kuşluk vaktini bekledim uyurken,
uçamadım.
uyandım hala buradayım,
oysa hazırlamıştım kendimi bu kez...
içimde habis bir hücre var
hissediyorum.
azar azar yayılıyor içime
ses etmiyorum.
işgali bittiğinde dönüşüm olmayacak.

okuduğum tüm hayat dolu şiirlerden özür dilerim.
bazen gerçekten kendime güceniyorum,
zayıflığıma, kabullenişime
elime alıp alıp düşürdüğüm kırılganlara...

sonra bilmenin hüznüne boyun eğmeyi
durduğum yerde taşlaşan kalbime
sabır ismini vermeyi erdem göremiyorum.
göremiyorum artık,
her şey uzaklaşırken
bana hızla yaklaşandan başkasını
göremiyorum.
kaçtıkça içimde götürdüğüm yolculuk!
ne zayıfım sana karşı
ve bunu kabul etmek ne kadar da kırıcı.

d..f..

-hoşçakal "yok kimsesi kimsenin" - emre aydın, dinle..-

.
.
.

sonra uyandı gün kızıl sarhoşluğundan.
seni bir safir maviliğinde
bir lal rengi suskunluğunda
ama kırmızı
ama kırmızı
bir ağız içi kokusu gibi
içilmemiş bardaklarda biriktiriyorum.

tadı sek güzelliğin
suya baş kaldıran diriliği
çekiyor beni umutsuzluktan.
oradasın ve ben
yanındaki tüm boşlukları
bir bekleyişle dolduruyorum.
ama kırmızı
ama mavi
ama kuzeyli
kayaların heybetli sabrına özeniyorum.
kayalar
içlerinde sabırdan bir kalp taşıdığında
atışlarından sesini dinliyorum.

kanatlarım çıkıyor azar azar
tüyleri kayaların kalbinden yadigar
sana uçacak bir yükseklik biriktiriyorum.

beni bekle
orada, yanını doldurduğum her yerde
beni ve kayaların giydirdiği kalbimi bekle.
ben seni her gün
bir önceki günden daha dolu bekliyorum.
dolu ve sabırlı,
toprağın üzerimizde bahar açtığı gün bile
avuçlarımda bekleyeceksin
doğacak güneşi.
unutma!
yanındayım, her yerde her zaman
bir tanrı yakarışı gibi
seni çevreliyorum.
unutma.

d..f..

-haritalar eskidi, yeryüzü eskimedi parmaklarımdan...-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder