27 Ocak 2010 Çarşamba

"kaderini sahiplenmek"

son birkaç gün kötüydü. acı kayıplar, hastalıklar, didişmeler derken... ne kadar bir adım dışında kalsan da aslında herşey senin içinde oluyor. biri doğsa da, ölse de senin içinde tüm bu oluşumlar. en acıtan hikayeyi kim anlatacak diye merak ederim hep. çok duydum fakat su gibi akıp da acıtanı görmedim henüz.

birkaç gün şehir dışındayım. otobüs camından uzun metrajlı düşün turlarına çıkacağım. en istediğim şey belleğimden kelimeleri alıp beynimi boş bıraksalar birkaç gün. ne güzel olurdu.

"kaderine sahip çıkmak" dedi saryoşa. çok dokundu içime. bunu bir ömürlük harita gibi düşünmedim hiç. öncende ve sonradan olanların içine doğmak ve onlardan gitmek. bazı kelimelerin içimde edindikleri yer çok daha derin. kader bunlardan biri. dinsel bir motif olarak bakmıyorum kadere sadece. o bir simge... kadere sahip çıkmak kendinle yüzleşmektir çünkü. şartlarını bilmektir.

odamı sana bırakıyorum. yüzünü içime sığdırıp "kuyudan kuleye" tüm boyutunla sesini yanımda götüreceğim. göç... kalbi göcüm sende bitti. daha derin ufuk, daha derin ses bilmiyorum. çekmiyor beni göğün ötesi. bak göreceksin, bu "son".

yüzüne taşınıyorum, duyuyor musun?

evet, döndüğümde ilk işim ekmek yapmak olacak. tariflerim birikti. fotoğraf makinemi açamadım, yoksa bekleyen bir ekmek vardı içinde. güzel tarifler bilen lütfen yazsın. una dokunmak şefkatli bir duygu.

d..f..

- adam hurst, çellist... bulun dinleyin bir yerlerden. iki tane videosunu ekliyorum. -



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder