14 Ocak 2010 Perşembe

değirmen

















sık sık yazarım, okuyanlar bilir. çocukluğumdan kalma çok derin anılarım var. hangimizin yoktur ki, değil mi? geçen gün bir yazımda lodosla ilk tanıştığım günü anlatmıştım. bu hatıralar o ilk hatıralardır işte. bir tünel düşünün, yürüyüp gitmişsiniz dönüp baktığınızda orada ışıktan bir başlangıç bıraktığınızı görürsünüz. lodos bir çok duygumun kaynağı olan bir başlangıçtı. birşeylerin farkına varmanın o ilk günü. bugün ise okuduğum bir ekmek tarifinden yola çıkarak ilk değirmen anımı anlatmak istedim. "değirmenle ilk tanışma günü" benim için çok önemlidir. çünkü o da başka bir tüneldi benim için. iç yolculuğumda yol azığım olacak bir metafor, bir işaretti. yaşım 5 civarı olmalı...

evde bir telaş ile uyanıyorum. annemin ayak sesi evin ahşap zemininde iri gürültüler çıkarıyor. apar topar yatağımdan kaldırılıp üzerimde onunla uyuduğum el örmesi boğazlı kazağımın üzerine bir şey sarılıyor. bir abla ve bir anne... birinin sırtındaki sepette birşeyin üzerine oturtuluyorum. doğrusu yolu hatırlamıyorum, uyumuş olmalıyım. uyandığımda değirmene geldiğimizi anlıyorum çünkü insan sesleri geliyor, kalablık sesler. hava henüz aydınlanmamış, her yer bembeyaz, mevsim kış... kadınlar değirmenin içini doldurmuş, dışına taşmış. annem sepetini indiriyor. hava çok soğuk. değirmenin içine giriyoruz. annem beni sardığı şeyi orada ahşap bir yere seriyor ve beni daracık bir yere bırakıyor uyumam için. üzerime keşan örtüyor. başka kadınlar gelip başka şeyler örtüyor. etrafı incelemeye başlıyorum. değirmen taşı dönmeye başlayınca ürküyorum hatta epeyce korkuyorum :) kalabalık ve çok ilginç bir yer. buğdayları döküyorlar çuvallardan, zorlandıklarını fakediyorum. orada, benim 3-4 kat büyüklüğümde yuvarlak bir taş... ağır ama tüm değirmeni sallayacak güçteki sesi kafamın taa içine giriyor. herkesin sesi kesiliyor, sadece değirmen ve çark sesi... o çark en kokrtuğum şeydi. annem içine düşen çocukları yediğini söylemişti. yanına yaklaşmaya cesaret edemezdim. derken değirmen taşı tarafından ahşap bir ağızlık yoluyla gıdım gıdım un itildiğini gördüm. muhteşem bir oyun bu, muhteşem bir manzara. gün ağarınca gördüm ki değirmenin içinde her yer bembeyaz, heryer una bulanmış. tatlı bir koku sardı içeriyi. yumuşak, beyaz, sıcak... dışarda kadınlar türkü söylüyor, gülüşme sesleri... uyuya kalmışım...

şimdi ne zaman una dokunsam, dokunmaya doyamıyorum. tanıdığım başka bir yumuşaklık daha yok un gibi. değil mi? unun dokunuşu nede vardır? yumuşacık, şefkat dolu. çünkü o taşın altından geçmek buğdayın, başaktan gelen dikliğini öylesine evirmiş öylesine evcilleştirmiştir ki... artık rüzgara baş kaldıran değil, rüzgarla esen bir zerredir. artık başak iken yani genç iken ulaşamadığı bütünleşme erdemine değirmen taşından geçtikten sonra şefkate dönüşerek ulaşmıştır. değirmen bir bilgedir. sudan ve rüzgardan aldığı bilgi ile kendi katı taşının bilgisini ve gücünü de katarak şefkat ve erdemle zerrelere böler buğdayı. ezdikçe zerrelere böldükçe vahdete ulaşır buğday. neye değse ondan olur. ama beyazlığını, yumuşaklığını ve şefkatini değiştirmez. yani buğdayın özünü hiçbir zaman kaybetmez.

eğer bir su değirmeni görmediyseniz mutlaka ama mutlaka görün. nasıl çalıştığına bir bakın derim. izleyin ve buğdaydan una dönüşen o zerrelere orada dokunun, onları koklayın, değirmen taşının gıcırdayarak ve yeri sallayarak döndüğü eksenini dinleyin. size hikmetli anlamlar yükleyeceğinden emin olabilirsiniz.

d..f..

- bir dilim ekmeğin hikayesini anlatmak için tohumdan da önce çıkmalı yola. toprağın hakkını da vermeli ağzımızda bizi okşayan ekmekle birlikte. ve suyun, taşın, rüzgarın ekmeğimizin içinde birer birlik katığı olduğunu unutmayalım.-

2 yorum:

  1. Hayatta hiç kimseye imrenmedim güzel yazı yazanlara imrendiğim kadar. Hiç kimsenin yerinde olmak istemedim onların yerinde olmak istediğim kadar.
    Çok güzeldi fatma.

    eminim ekmeğinde güzel olmuştur sıcak sıcak oh mis gibi.
    yakın olsam çilek reçelimi kapıp gelirdim :)

    YanıtlaSil
  2. saryoşam :)
    evet, gerçekten çok güzel oldu ekmeğim. teşekkür ederim, sana da yaparım misafirim olduğunda ama reçeli unutma sen de, gerçekten reçelini çok sevdmiştik :)

    YanıtlaSil