1 Haziran 2011 Çarşamba

şehir ve günbatımı



güneşin batışını seyrediyorum. şehrin en kalabalık noktasındayım. gökdelenlerin -bu kelimeyi kullanmak bile ruhumu sıkıyor- yanı başında uçan kuşları ve uzaktan geçen bir uçağı görüyorum aynı hizada. bu manzara gözlerimi tırmalıyor, kuşları düşünüyorum, üzülüyorum onlara. göğü bile rahat bırakmıyoruz. aşağıdan dozer ve kepçe sesleri geliyor. metal bir canavarın toprağı kemirerek ruhuma doğru ilerlediğini hissediyorum. değil, sandığınız gibi ufka bakarken güzel şeyler düşünmüyorum. kaçmayı ve bir dağda kaybolmayı istiyorum, özlüyorum. burada sırtımı dayayabileceğim tek şey duvar. gördüğüm tek şey duvar. denizi bile sıkıştırıyoruz, acıtıyoruz, incitiyoruz. ruhunuzu göremiyorum burada. duvarlar her yerde, gözlerinizde ey insanlar. hep bağırıyorsunuz, hep öfkelisiniz, hep incitiyorsunuz birbirinizi, hep koşuyorsunuz bir yerlere ama hep, hep hep aynı yerdesiniz. duvarların arasında. duvarlarınız arasında...

ey şiir!

tut elimden

beni uçur göklerin incinmediği bir yere...


***


güneş gökdelenlerin camlarında kırmızı bir leke bırakarak, kanayan yalnızlığımızı çizdi kalbimize. anlamadık, anlayamayız. biliyorum, çünkü ben de sizden biriyim. ayaklarıma bağlı bu duvarlar...


şehir bir kuyuya dönüşüyor.

***

duvarlarımızı boyuyoruz, renklerden ötesi olmayan çıkışlar arıyoruz. aynalar asıyoruz, tablolar asıyoruz... ötesiz duvarlara öteler saklıyoruz.

ruhum,
ötem,
duvarım...
batan güneşi gönderdim sana...

d..f..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder