8 Haziran 2011 Çarşamba

iyilik, eylem ve şiir

diktiği ağaçları insan mucizesiymiş sunuyor hizmet ehli. oysa bahçeleri, avluları olan evlerde büyüdü birçoğumuz. bir fidan diktiğimizde, bir park yaptığımızda hala etrafını çitlerle çevreliyoruz. insan olarak yabaniliğimiz evrilemedi hala.
***



sırrı süreyya’nın seçim bürosundan molotof kokteyl çıkmış. insana inanmak ne kadar zor. inanmak istiyor insan, duvarların dışında bir cana dayamak istiyor sırtını. çok mu? çok…


peki tanrım, peki…


***




nefret ediyordu benden rüyasında. “ben”, çok mu önemliyim? bu gerçekten önemsiz… nefretin sebebini sorguladım. kötülük ve nefret zihnimde yan yana duruyordu. bu yandaşlık incitti beni.


***




akşam yolculuğu… bütün vücutlar yorgun… boş gözlerle etrafa bakınıyoruz. tünelin yüzümde seken ışıkları beni yine etkiliyor. henüz açılmamış sayfalarıyla arkadaşımda unuttuğum iki yeni şiir kitabımı, şiiri düşünüyorum. sonra, neden yazıldığını...



içinde büyük anlamlar taşıyan cümlelerle dolu kitapların zaman sonra nasıl dönüştürüldüğünü, şairlerinin nasıl unutulduğunu, içlerinin boşaltıldığını… iri göbekli bir adamı hatırlıyorum, neruda’nın şerefine kaldırdığı kadehini, sırıtarak… bir anma programında sahneden danışmanına “çile üstadın son kitabı mıydı … bey?” diye seslenenleri hatırlıyorum. sonra sivri topuk sesiyle sahneye çıkan gösterişli kadının şiirin varlığını topuklarıyla çiğneyişini… şair ölüyor ve şiirleri birileri tarafından belirli aralıklarla katlediliyor yaşatılmak bahanesiyle. yaşamak, kalmak böyle değildir. kalsa bir kitapçının rafında… bir gün bir okur gelip onu orada bulsa ve sonra tabureye çöküp okusa mısralarını. sonra ne güzelmiş dese. almasın, önemi yok. ölü bir şairin, kitabının satılmasına ihtiyacı var mıdır? şairler ölür ve gider, bırakalım gitsinler ve biz onları hatırlamak istediğimizde hatırlayalım.



hem, hep hatırlanınca ne oluyor ki? ölümü kabul etmemek için neden bu kadar direniyoruz? dayanak yapıyoruz ölü şairleri içi boş hayatımıza. içi boş ve tahammülsüz…



bazen şiirlerin de büyütüldüğü kadar olmadığını düşünüyorum. hangi şiir bir insanı değiştirebilir, hangi şair? paylaşmayı yazmak, paylaşmanın kendisi değildir. iyiliği yazmanın, iyiliğin kendisi olmadığı gibi… bir çocukta bir tebessüm bırakabilirsin, o somut bir yankıdır. çocuğa değil, çocukluğa işlenmiştir. insanlığın çocukluğa nakışıdır. neyi sorguladığımı anlayabiliyor musunuz?




geride bıraktığımızın gerçek manadaki kalıcılığını… somut denilenden daha somut ve kalıcı şeyler varmış. ve söz pişmemiş bir ekmek gibi bazen, sulanmamış toprak gibi hep yarım bırakıldı, eyleme değmediği, değdirelemediği için. şairler için önemlidir şiir, büyüktür, anlamlıdır. oysa anlam, hayatların içine girip bir kemik gibi onları ayağa kaldıramıyor, onlara dirilten bir eylem ruhu veremiyorsa önemsizdir.



okuduğunda dudağına düşen tebessümle bir çocukta bıraktığın tebessüm aynı değildir. şiirin insana dokundurduğu anlam, senin çocuğa dokundurduğun iyilik kadar güçlü değildir. öğretmek, telkin etmek yetmez; şiir olmak için değildir iyilik… insan yaşamı için gerekli temel ihtiyaçlar; yemek içmek ve iyilik yapmak sanırım.



evet, şiir ve iyilik… şiiri bir anlamdır, eylem değildir. ben eylemi tattım ve onu seçiyorum. şiir ise sivri topuklu kadınların ve göbekli adamların üzerinde durduğu yükseltilmiş bir sahne. şiiri gibi yaşayan bir şair gördüğümde ve şiirinin gerçekten şiir gibi yaşatıldığını gördüğümde yaşatılana inanırım belki.



oysa benim hayatımı değiştiren bir şiir var. ama şairine inanmıyorum.



d..f..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder