doğumdan önce
mutlak kaderdir doğan.
acıyla ağladığında varlık
bilinçsiz bir isteksizlikle…
dönmek ister o hiçlik kuyusuna.
dışarı fışkırtmıştır içini zaman,
üzerine varlığının
ağır bir leke gibi
gölgeli ve kızıl…
toprağın üzerinde
gelgittir zamanın çekimi.
büyür ve ufalanırız.
bir mide gurultusu gibidir
içinden bir sesle konuşur bedenimize.
gör ve ört üstünü
üşüdüğün tutulmadan.
***baharın beklendiği yerde
hiç gitmediğini gördük.
artık hiç gitmiyordu
daha fazla büyüyemezdi beklenti,
donmuştu.
şimdi göğsümüzde açan çiçekler,
bir baldır gibi
baldırımızdan akan yağmur…
her şey dokunduğuna dönüşüyor.
en yeniyken,
eskimeyi çoğalttık
ilkte kalan hep eskidi.
ardından gidilen tazelik
kokusunu da aldı bizden.
yüzünü yedi karanlık
azar azar,
tadına vararak…
düşün
tutulmanın karanlık yüzündeyiz
aynı sezişin özünden bakıyoruz.
aynı gidişin ve dönüşün izlerinde...
karanlıktan doğacak
ve bizi anlatacak.
dinle
bizim sınırımız söz
ötesinde çitlerin
çocukluğumuz…
algıla
her gün aynı tutulma
ve aynı doğumdur
evrenden üzerimize boşalan…
bu cılız ses
tutulmanın boşluğu…
her gün yaşanmaktan sıkılan gök…
***
görüyorum seni
yıkanıyorsun gölgeli bir kızıllıkta.
bu tutulan yüzün
tutulan…
bırakılır mı?
d..f..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder