15 Haziran 2011 Çarşamba

tutulma




doğumdan önce


mutlak kaderdir doğan.


acıyla ağladığında varlık


bilinçsiz bir isteksizlikle…


dönmek ister o hiçlik kuyusuna.


dışarı fışkırtmıştır içini zaman,


üzerine varlığının


ağır bir leke gibi


gölgeli ve kızıl…


toprağın üzerinde


gelgittir zamanın çekimi.


büyür ve ufalanırız.


bir mide gurultusu gibidir


içinden bir sesle konuşur bedenimize.


gör ve ört üstünü


üşüdüğün tutulmadan.

***

baharın beklendiği yerde


hiç gitmediğini gördük.


artık hiç gitmiyordu


daha fazla büyüyemezdi beklenti,


donmuştu.




şimdi göğsümüzde açan çiçekler,


bir baldır gibi


baldırımızdan akan yağmur…


her şey dokunduğuna dönüşüyor.


en yeniyken,


eskimeyi çoğalttık


ilkte kalan hep eskidi.


ardından gidilen tazelik


kokusunu da aldı bizden.



yüzünü yedi karanlık


azar azar,


tadına vararak…



düşün


tutulmanın karanlık yüzündeyiz


aynı sezişin özünden bakıyoruz.


aynı gidişin ve dönüşün izlerinde...


karanlıktan doğacak


ve bizi anlatacak.


dinle


bizim sınırımız söz


ötesinde çitlerin


çocukluğumuz…


algıla


her gün aynı tutulma


ve aynı doğumdur


evrenden üzerimize boşalan…




bu cılız ses


tutulmanın boşluğu…


her gün yaşanmaktan sıkılan gök…


***


görüyorum seni


yıkanıyorsun gölgeli bir kızıllıkta.


bu tutulan yüzün


tutulan…


bırakılır mı?





d..f..



resim: gustav klimt

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder