15 Ekim 2010 Cuma

örtünmek...?



insan neleri örter?
yatağını, masasını, koltuğunu, penceresini, bazen arabasını, evinin zeminini... yemeklerin üzerini, duş alanını... geceleyin, tüm görüntünün ve zamanın üzerine göz kapaklarını örter. insan yaşamı boyunca hep örter. suçunu, gizini, kendine saklamak istediğini... örter...

insan kendine ait olan, ya da en çok kendine ait olmasını istediğini örter.
"seni kendime sakladım"...

türban!
biliyorum, çok alakasız yerden girdim. esasen tam kalbinden... içinden dışına anlatıyorum, bu kez dıştan içe değil, içinden dışına...
türban!
bu sözü sadece tvlerde ve gazetelerde duydum. etrafımda kimse bu adı kullanmaz. örtü derler, örttüğü yerin adıyla birlikte. neden örtünür insan? hepimizin buna verecek bir cevabı var. başını da örten insanın diğerlerinin gerekçesinden çok farklı ya da uçuk bir sebebi yoktur.

giyinmek ve örtünmek... tdk ile...
giymek; Örtünüp korunmak için bir şeyi vücuduna geçirme.
örtünmek; Kendi üzerine bir şey örtmek, Kadın, dini açıdan görünmesi sakıncalı olan yerlerini örtmek.

bir şeyin iki ucudur örtünmek. kadınsın, içinde bir cazibe ve çekim alanı taşıyorsun, bu varlığının asli damarı... kadınsın, beğenilmek arzun hiç tükenmiyor, bu yüzden hangi sosyal statüde olursan ol sevgilinin ya da eşinin ilgi eksikliğinden şikayetçi olabiliyorsun. kadınsın, varlığını giydiren cazibe, karşılığını almak için beklemekte. kadınsın, beğenilmek istersin. diğer taraftan seçme özgürlüğünü kullanmak "da" istersin. "beni şu beğensin sadece, o bilsin varlığımı" diyebilir, bunu "da" isteyebilirsin. ilgi çeken noktalarını törpüler, içine çekersin. örtersin kendini, cazibesini saklarsın. ve hep istenen, insanın ona bayıldığı, kendini onunla önemli hissettiği, var hissettiği: ilklik... ilk olmak, ilk kalmak...

kadınsın; ilklik duygun çok gelişmişse, yaşamını onun üzerinden kodlarsın. gereğinden fazla hassas, gereğinden fazla hoyratsan, hem kendini hem karşındakini korumak istersin. kendini onlardan, onları senden... örtünmek, insanın sadece kendini koruması değil, sunacağın manzaraya karşın seni görecekleri de örtersin.

örtünürsün; çünkü bazen bir böcek gibi hissettiğinde, seni kimsenin görmemesini istersin. ayak altından, gölgeler arasından sıvışıp görünmeden geçip gitmek istersin.
örtünürsün; çünkü çok fazla kapitalisttir bakışlar, çok fazla tüketicidir, çünkü çok acıtır bazen sana et muamelesi yapan gözler... çünkü her bakış beğenilmek arzusunun içindeki estetik duygusunu doldurmaz, her bakış zarafet sahibi değildir, bilmez baktığına ruhundan rüzgar savurmayı... çünkü bir kasap dükkanının önünde ete aç gözlerle bakan kediler gibi... ruhunda olup biteni, kalbinde yanıp söneni bilmeden, bilmek istemeden endamını kıyma makinesinden geçirir gibi bakar bazı kasaplar. örtünürsün çünkü, görünmeden aranızdan akıp giden etten önce ruhtur. bir gölge gibi süzülen aranızdan, ses çıkarmadan, silik, evet silik akmak ister sadece yolların gideceği yere. varsa gerçekten bakışlarınızda bir zarafet, benden önce yere baksın gözleriniz, gölgeme... o benim yerküredeki yansımamdır, kapladığım siyah ev... kapladığım bir karış endam, size bedeni hazdan önce kalbi bir derinlik sunacak... sadece bunun için örtünmektir aslolan...örtünürsün çünkü, ...

soruyu şimdi sorayım: peki neden örtünürsün? bu sorunun cevabı "tanrıya neden inanıyorsun"a kadar gider... evet, ucu çok derinlere inen, kılcal damarları olan bir cevaptır bu. bu cevap da değil mecramız... sadece neden örtündüğümü/zü, dünya yaşamının içinde, buna neden gereksinim duyduğumu/zu anlatmalıyım.
kırsal bölgelerden göç alan büyük şehirler, göç eden insanı bir değişim çarkının içinden geçirirken birçok sıkıntıyı da beraberinde getirdi. adaptasyon, bunlardan en önemlisi... örtünme eyleminin sosyolojik boyutuna değinmek istemiyorum çünkü bu içeriden yazılmış bir yazı olmalı...

sanırlar ki, örtünen kadının estetik duygusu gelişmemiştir. bu basit bir yanılgı. estetik duygusu ancak eğitimle gelişir. ve bu duygunun örtüyle, örtüsüzlükle ilgisi yoktur.

şimdi köşelerde, tvlerde konuşulan örtü benim anlattığım örtü değil! o iktidar örtüsüdür sadece. o, çirkin bir örtüdür, estetiğini çoktan kaybetmiş... o benim anlattığım örtünün güncesinden çalınmış, içi karanlıkla doldurulmuş bir örtüdür. o örtü, kavgasını verenlerin bağırsağını örtmek için icat olunmuştur. benim örtüm ne siyasidir, ne türbandır ne de dogmatik bir kuraldır. benim örtüm, göğümdür.

d..f..

resim: mihai criste

5 yorum:

  1. gerçekten güzel bir yazı.
    ama benim en aklıma takılan ve anlamadığım, bence birçok kişinin de anlamadığı ve bunu açıkça ifade etmese/edemese de asıl sorununa değinmemiş. "peki neden örtünürsün? bu sorunun cevabı "tanrıya neden inanıyorsun"a kadar gider" demiş, ama "nasıl örtünmek" veya "bir saç tanesinin gözükmesi/gözükmemesi nedir?" dememiş. bunun cevabı sorgusuz sualsiz uymak mıdır? uymaksa kime uymaktır? tanrıya mı, çoğunluğa (yani o şekilde uygulayanlara) mı? neredeyse bir moda takip eder gibi.

    YanıtlaSil
  2. Simon Templar, merhaba...
    bu yazıyı yazarken inanç noktasından yola çıkmadım, bunu da belirtmiştim. içerinden dışarıya bir tanım ihtiyacı duydum. dini bir vecibe olmasa da kadının bir şekilde kendini saklama, gizleme ihtiyacı duyabileceğini ifade etmeye çalıştım. hiç düşündünüz mü, bazı kadınların kendini saklama ihtiyacında bir süs, estetik bir tavır, gizemli bir mana bulabileceğini? yazımda belirtmedim ama eğer bu dine tabi olmasa idim münzevi, korunaklı bir yaşam tarzı benimserdim.

    insan bir şeyin içindeyken onu görmez, anlayamaz deniliyor. hep bir kulede yaşayan, kulenin dışarıdan nasıl göründüğünü bilmez ama merak eder. ve dışarıya çıktığında da kuleyle birlikte şehri görür. bizler bu dinin içindeydik ama dışarıyı da hep merak ettik. dışarıya çıktık, baktık, bizi ve aslında birlikte yaşam sürdüğümüz geniş yaşam sistemlerini gördük. ben tanrıya şiir ve ilhamla bağlı biriyim. kitabı ve kurallarından önce, beni cezbeden başka yönleri vardı. bunlar iç dünyamı zenginleştiren, bana anlam yükleyen şeylerdi kanımca. düşündüm, şurada bugün yaşadığım hayat kurallarının dışında bir yaşam kursam bu beni mutlu eder mi? anlamım daralır mı, genişler mi? cevaplarımı kulenin dışında verdim ve kuleme geri döndüm. bu bana, galata kulesinden gördüğüm istanbul manzarasında bulduğum eksikliği anımsatmıştı. evet, kuleden her şey çok güzel görünüyordu ama uzaktan kuleyle gördüğüm karşı manzara çok daha keyifliydi. eksik demiştim, kuleden manzara eksik... sonra fark ettim ki, o eksik dediğin güzelliğin içindesin zaten, onun şahdamarındasın ve onunla şehri kucaklıyorsun. işte inanç, böyle bir kucaklayıştır benim için.

    ben tanrıya ne kitaba ne peygambere ne de kainata bakarak inandım. tanrıya gerçek manada ilk inandığım yer şiir ve ilhamdı. bu çok öznel bir bağ, belki sıradışı ama gerçek. şiir ve ilhamla gelen, bana tanrının varlığını açtı. evrene, kitaba ve peygambere genişledi. ben tanrıyı kaybettim içimde ve sonra yeniden buldum. onu bulduğumda şiirin içindeydi ve gerçek inancın o olduğunu hissettim. örtülüyüm ama tanrı istediği için değil. örtü, tanrı isteği diye inandım. bu istek bana hitap ettiği için...

    örtünün şekli çok değişken. kültürel unsurlar, dominant değişimler vs örtünün şeklinde farklılıklar ortaya çıkarabilir. ama örtünün altında yatan amaçlar aynıdır bir kadın için. tanrı, bedeni şekil belli olmasın, el yüz ve ayaklar dışarıda kalsın sadece demiş. kim ne kadar uygular herkesin kendi kararıdır. burada sorgu ya da sorgusuzluk durumu artık çoktan geçilmiş bir safhadır. bir kadın tüm vecibeleri düşünür, doğasına uygun ise tabi olur, yapabildiği kadarını yapar. tanrı yarattıklarını bilir. moda denilen şey bir ucuyla kültür unsurudur zaten. tanrı modelistlik yapmaz. sadece sınırları koyar, modelini insan seçer.

    ama en hassas nokta; örtü ve özgürlük olgularının nedense birbirine zıt bir imajla sunulması, yanılgıdır. şunu unutmayınız, örtünmeyi güzelleşmek, estetik bir görüntü, bir süs olarak görür kadınlar. çünkü örtü, gizemdir.

    bakınız, nietzsche nin kadınlara bakışını mahmuzlar kitabında ele alan derrida; kadının çekiciliğini uzaklık ile orantılar. örtü (dis-tanz) bir mesafedir başlı başına. kadının çevreyle arasına koyduğu görsel bir uzaklık ve mesafedir. ve bu mesafe çekiciliği artırır.

    bizler bugün çok fazla yüzeysel ve ideolojik baktığımız için ruhumuzun içinden duyumsayamıyoruz. ve bu yüzden saç teline, iran modeline, "türban" saçmalığına kadar "ileri" gidiyoruz. bizim asıl sorunumuz sürekli görsel ve yüzeysel konularda saplanıp kalmak. oysa kaynak içeride, derinlerde...

    çok uzun oldu, lütfen kusura bakmayın. umarım tüm sorularınıza cevaplar verebilmişimdir.

    YanıtlaSil
  3. yok, uzun değil, güzel olmuş, teşekkür ederim. bir yanıyla yanlış kişiye soruyorum (kendi kişisel yaklaşımından ötürü), ama öbür taraftan da doğru kişiye soruyorum (dışarıdan bakıp anlayabileceği için).

    içten bakışı görünce ne anlamlı olabiliyor. ama kimler bu bakışa sahip? o bakımdan o yüzeysel bakışa da saçmalık diyemiyorum ben. çünkü ben de çok garipsiyorum, son 20 yılda aynı şekilde örtünen kızların birden fazlalaşmasına. yani, "bedeni şekil belli olmasın, el yüz ve ayaklar dışarıda kalsın sadece" şeklinde bakılsaydı, bir çeşitlilik olurdu. nasıl, bazı örtünmüş kızlar görüyoruz, etek boyundan, kol boyundan, darlıktan, bir yerlerden, kendilerine göre 'kısaltmalara' gidip dikkat çekiyorlar; saç için de aynı şey olurdu. hatta saçlarını hiç örtmemiş ama diğer her türlü örtünmüş, kendine göre tesettürde yaşayanlar da görürdük ("mini etekli türbanlı" şeklinde haberler görmüşsek bu çok daha normal olurdu).

    ama burada esas vurgu "saç". üstelik de vücudun en mahrem yerlerinden biri değilken. bu yüzden diyorum ki herkes böyle içten bakmıyor.

    garipsiyorum derken şunu da açıklayayım, ben her türlü böyle 'akımı' garipsiyorum. 3 yıl kadar önce herkesin birden converse giymeye başlamasını da garipsedim, şimdi birden yayılan parlak topuklu modasını da garipsiyorum. "bir tek saç teli bile görünmesin" anlayışını da o yüzden üzerinde düşünülmemiş, aynı bu diğerleri gibi 'ezbere' buluyorum.

    bir örnek: annemin kasabasında ki Manisa'nın bir kasabası, benim çocukluğumda tüm kadınlar sokağa kara çarşafla çıkardı. şehirde hiç örtünmeyen teyzemler de orada dışarı çıkarken çarşaf alırlardı üzerlerine. aradan yıllar geçti, yaklaşık 10-15 yıl. sonraki gidişimde kalmamıştı bu 'uygulama'. hemen hemen kimse çarşaf giymiyordu artık. şimdi burada içsel bir bakıştan bahsedebileceğimizi sanmıyorum. ve ben bunun çok yaygın olduğunu düşünüyorum.

    işin anlamsız tarafından bahsediyor gibi görünüyorsam kusuruma bakmayın, ama o anlamsız görünen tarafta da bir anlam var demeye çalışıyorum. ve dediğim gibi, hem çok yanlış hem de çok doğru kişiyle konuşuyorum sanırım bunları:)


    bir de bundan biraz ilgisiz birşey söyleyeceğim. giyiniklik ve örtünüklük kesin gizemi ve çekiciliği artırır. ama işin asıl maksadı çekici olmamak değil midir? (tutarsızlık arıyormuş gibi görünmekten korkarım, ondan değil, konuşmak için bu).

    YanıtlaSil
  4. Simon Templar, sizi anlıyorum.
    sorguladığınız mecra, konunun sosyolojik boyutu. insanı; etkileşmeyen, değişmeyen, şartlara ve zemine göre tepkisiz kalan bir canlı gibi düşünmemiz mümkün mü? evrilme kuralına, insan doğasına aykırı bir düşünce biçimi olurdu bu!

    öncelikle insanı iç dünyasıyla ele almak gerekir. insanın derinliği, aldığı eğitim ve yaşam koşullarıyla ilgili. özeleştiri yapmak gerek. ama tepeden tırnağa, havastan avama... ezbercilik, düşün gücünü kullanmama, eylemsel ifade niteliklerinde yoksunluk gibi bir takım, çağa ayak uyduramayan eğitim sisteminden geçtik biz. her evde kuran vardır ama okuyanların kaçı türkçe mealinden okur mesela? felsefe okutulmadı, okutulmuyor. din dersinin zorunlu okutulduğu okullardan mezun olanlar bugün "mum söndü" mevzuu hakkında nasıl hala konuşabiliyor? "sen hiç düşünmez misin?" sorusunu kitabında sıklıkla soran dine karşın felsefe okumayan..! araştırmayan, düşünmeyen, emek vermeyen, kulaktan dolma inanan... taassubu din zanneden... en önemli ayrıntı, taassubu din zannetme hastalığı...

    popüler/yoz kültür insanın içine değil sadece suretine hitap eder. tüketim çılgınlığından, kapitalizmden, liberalizmi yanlış yorumlayan ya da anlamayanların "ılımlı islam" tabiriyle düzene yeni kılıf uydurma çabasından... ama bu sadece din çatısına hükmeden bir yozlaşma değildir. tüm ideolojiler ve felsefeler sanki garip bir çıkmazın içinde gibi. bir yaşam felsefesi, bir duruş sahibi olamayan parlak ciltli insanlar yığınına dönüşüyoruz. ve bu yığının içine örtülüler de dahil. hatta onlar hedef kitle! çünkü toplumun bu yüzü yeni açıldı, sosyal alana yeni girdi daha. bu vesileyle burjuva sınıfının içi değişti. yeşil burjuvazimiz var artık.

    bayım! bir kitlenin üzerini kapar, alanını daraltmaya giderseniz mutlaka bir yerden fışkıracaktır. fizik kurallarına aykırı fışkırmaması. siyasi alanda akp, bir fizik deneyi gibidir. ezilmişlerin iktidarı oldu ve ezmekte beis görmeyecek. çünkü inancında "kısas" var. ama geri planda toplumdaki hiyerarşinin nitelikleri değişiyor. ezilen, okula alınmayan vs güruh bugün fışkırmışlığın verdiği rehavetle kaynağını ve amaçlarını unutmuşa, onu hafife almışa benziyorlar. bunu örtü mevzusunda değil, yaşam tarzı ve felsefesi alanında tespite layık görüyorum. örtü sadece "basit" bir yansıma.

    anlama eşiği vardır, hissetme eşiği. kalbini ve aklını aksatanlar derinliğin içindeki manalardan da uzaklaşır ve soğur. şimdi ben şiir penceresinden tanrı dedim diye annemin sadece ve sadece günah olduğu için örtünüyor olması bir sonuçtur, çelişki değil. ben örtüyü içsel bir ritüel olarak algılarken öteki bir modaya dönüştürme çabası içindeyse bu da bir sonuçtur. mini etekli örtülünün, "liberal sol" tabiri kadar aykırı ve ironik geldiği su götürmez. yozlaşma toplumun tüm katmanına aynı hızla çarpıyor, bunu görememek eksiklik olur.

    "işin anlamsız tarafından bahsetmek" cümlesi aslında iki başlı bir cümledir. inancındaki ritüelleri, amaçlarından, ruhundan uzaklaştırmak bir anlamsızlıktır zaten. işin, anlamdan yoksun kalmış tarafı...

    çekici olmakla erotizmi karıştırmamak gerekir. kadın ve erkek arasında doğal bir çekim var zaten. o çekimin gücünü, cinsel/erotik bir zeminden korumak için "örtüyle" görüntüyü zihinden alıyorsun. sadece dişi olduğunu bildiğin bir şekle bürünüyorsun. dişi ama örtünün altındaki beden tamamen saklı. çekiciliği sağlayan şey burada beden değil, bedensizlik aslında. hayal gücüne sunacağın somut bir görüntü yok. yani içinde erotizmin/cinselliğin olmadığı daha safiyane bir çekim. işin asıl maksadı cinselliği törpülemektir. cazibe denilen mefhum örtünün bile ortadan kaldıramayacağı kadar doğal bir şiddet içerir.

    bu arada, bunlar benim bakış açımdır. çünkü ben esasen bu inancın örtüden önce kalpleri ve iyiliği merkeze aldığına inanıyorum. yanlış kişi de olabilirim bayım )

    YanıtlaSil
  5. söylemeliyim ki özenli cevaplar almak çok sevindirdi beni. kalmadı pek böyle şeyler.

    arada çok doğru bulduğum ve öğrendiğim birkaç fikir de gördüm. 'patlama' mesela. ve kazanımların niye kazanıldığının değil, kazanılmış olmasının öne çıkması.

    daha zorlamak istemem. zaten en güzel şekliyle anlatmışsınız. sadece, saf bir çekim mümkün müdür, veya cinsellik de saflığın bir parçası olamaz mı diye düşündüm. ama bir fikir olarak değil. emin olmadığım, bayağı karışık konular.

    şimdilik saygılar, selamlar...

    YanıtlaSil