21 Ekim 2010 Perşembe

mevsim ortancası


ilkler, ilk göz ağrısı
sonlar, gözbebeğiyse...
ortancalar ikisinin arasında
iki ucun yaladığı solgun bir dalga
yitik bir varlık, vasatlığıyla.
ortancayım,
tıpkı şu ekim gibi.
ne eylülün güz haykırışı
ne kasımın öldüren aşk sancısı...
ekimim,
bir mevsimin orta direk şuuru.
en tatlı yerindeyim kendimin ama
benden başka bilen yok bunu.

bu yüzden sıradanım
mugayir isteklerim tespihlerden
içine çekilir.
muhalif sözlerim duvarlara çarpıp
solgun, gövdesiz düşer.
bu yüzden sürekli istisnalar dolanır etrafımda
bir kerelik yaşar, dışarı bırakırım.

kolay beğenmem çünkü
...aslında kendimi beğenemediğimden.
çukurda görünmekten korkarım.
ne yaman çelişkilerim vardır
ne yutucu tenakuzlarım...
bir kere ekim olmaya görsün insan
lodos sesi delik deşik eder
titrek bileklerini.

üçüncü dünya insanıyım
bildik masallarla avunan.
şu yamaç şu tarihin
bu dere karlı dere
o dağlar izohips eğrilerinin....
ama bizimdir, bizim!
biz; aklı selim!

etim de yok budum da
çıldırmış gibi bakıyorum, bakma!
şu ekim halime direk diken olta,
sürekli çekeler beni
av yanımdan kolayca.

bir çirkin tutturmuşluğum var
bir de nasıl inatla!
inatla, intiharla...
kaygısız başım, azıcık aşım
derdi ninem sakallarını sıvazlayarak!
sakalım da yok inadıma söz geçirecek oysa.
bir çirkin tutturmuşluğum var
aynalara kazan karası yüzüyle
nazar değdiriyorum.
yıkayıp yüzünü her sabah
en sevdiğim şarkıyı giydiriyorum.
sözcüklerden takıp takıştırıyor
yatağımın ucunda ona yer biriktiriyorum.

bir inattır, ısrarla...
bir gör beni, ekimde nasıl yaşıyorum..?
bir gör yağmurdan çürümüş gözlerimi.
çiğ çiğ istiyor seni
konuşulmamış yerini
içini, yangın yerini...
istemekle bitmeyen ekim halimin
orta direk, vasat, köylü kurnazı zihnini...
bir gör!

öyle ele avuca gelir yanım yok!
cilalı bir yaşam geçmez yanımdan.
bildiğin ekim nasıl kaynarsa arada
doğmadıktan, ölmedikten sonra
bir nafaka güdümüyüm yalnızlığından.
kaçışlarım gidişlerim,
bir şeyleri durmadan terk edişlerim...
aynı şehrin içinde
çuvalda debeleniş gibidir.

ekimin gücenme ayrıcalığı yok.
yok, fazladan hayal babalığı.
en fazla bir kuytuda bir öpüm,
iki durak arasında
cam buğusuna bakarken boş boş
sıkı sıkı tutulmuş bir el,
sıcaklığı vagona işlemiş...
bilemedin en fazla
konuşurum rüzgarınla
çiçeklerin örttüğü bir terasta
gökten de saklanarak
ismini sesli anmak isterim
yüzüne sevgilin gibi bakarak.
içimden yalvarırım
gel beni ıslah et,
büyüt gözbebeklerimi
irislerimi çal isterim,
aklımı bir kez yerinden oynat!
hayat ver bana, yüzümü ışıt!
koynuma iliş, saçını dök...
sonra kapı açılır ve inerim.
aynı yoldan yıllardır
aynı teranelerle...

kavafis'ten bir kadın
waymon'dan kara sesiyle
her akşam eteğimde
noktalı kanaviçe işler.
sonra alışkanlıklarım var
duvardaki çatlakları
her gece bıkmadan sayarım.
uyumadan
göz kapaklarıma bir bahçe kurarım.
monet'in bahçeleri gibi
bakımlı, güzel...
tam gözlerine bakarken
rüyaya dalarım.
aslında ikisi aynı şey
bunu biliyorum.

kolaj yap demişti bir arkadaşım.
tablolardan, şarkılardan, şiirlerden...
yapıyorum.
başka ne yapsın ekimin biri,
cüzdanı avuntu tarihleriyle dolu.

durmadan eziyorum kalbimi
ekimsin sen, duydun mu?
ne ilk, ne son
orta yerde aşınmış bir yontu.
duydun mu?

şimdi git uyu!

d..f..

resim: monet
- dünyanın merkezinden ekimin sesine -

2 yorum:

  1. şairler acımasızdır, şiirleriyle öldürür zamanları. rüyalarından an çalınmaz, bir ekim bulur, çağları devirir intikamları.

    YanıtlaSil
  2. intikam değil mi? kimden, neden..? sözü dövüp ruhlarını acıtırlar durmadan.

    YanıtlaSil