5 Ekim 2010 Salı

kör demokrasi

tanrıdan taştığım yerdesin.
orada atlar yok.

d..f..




eciş bücüş geçiyor günler. kimi çok ansız, kimi bensiz geçiyor. aldırış etmiyorum. her kış bir sancıyla geliyor, bundan dert yanmıyorum.

gündüz hastanedeydik, annemle. rutin rapor yenileme işlemleri. bu hafta hastanede geçecek gibi. hastaneler ve mezarlıklar insanın günlük yaşamını hafifleten şeyler aslında. ileride ne olmak istediğimizle ilgili bir çerçeve veriyor elimize. dönüp dolaşıp; en fazla insan olabilirim diyorsun, ya da olamam!

bu ülkede sahte sefaletleri karaborsada satıyorlar. gerçek sefaletler, kuytularda kalmaya devam ediyor. hastaların çokluğundan şikayet eden doktor, sıraya girmeden muayenehaneye aldığı tanıdığına dert yanıyor uzun uzun. laboratuvarda çalışan sağlık memuru, sırada bekleyen onlarca kişiyi uzun bir telefon konuşmasıyla bekletiyor. sandaletinin içine beyaz kalın çorap giyen kadın, yaralı ellerini başına tutmuş bekliyor. neyi bekliyor? haklarının gün gelip onu bulmasını! biliyorum, daha çok bekleyecek! hastane bahçesinde yanıma yaklaşıp hikayesini anlatan üç kadından her biri aynı ülkenin kimsesizleri. ne referandumdan, ne iktidar kavgasından ne de ab uyum sürecinden haberdarlar. iktidarlar, onları eğitmemek için hep direndi. onların derdi çok başka! onların derdi, onların yönetime getirdiği adamların derdiyle eşdeğer değil, hiç de olmadı ve olmayacak da! memurun uzun telefon konuşmasını itaat eden bir tutum içinde bekleyen kadın, hor davranışları alttan alarak mahcup bir edayla minnet duyarak başını eğiyor. bu çarkı değiştirecek bir hak-hukuk varlığı o kadına hiç yaklaşmayacak! bizim medeniyet algımız, insanların ayağına ugg giydirebilme zihniyetinden ibaret! insanına, hakkını savunma gücü-becerisi verememiş zihniyetin ayağına vermek istediği ugg nihayetinde kapital debelenme derdidir. biz medeniyetimizi "tanıdığına dert yanan doktorlarla" kaybetmişiz çoktan! demokrasinin canı cehenneme! burjuvazinin ve elitistin demokrasisi pet şişeler kadar doğal ve kullanışlı! sadece kendine dönüşen/dönüştüren boktan bir kısır döngü.

bu ülkenin gerçek hikayeleri anlatılmıyor. öykücüler ancak plastik pet şişelerin dönüşümünden bahsediyor. ve bunun da doğayla bir ilgisi yok! dönüşümün ticari kaygısı! bir araştırma hastanesine gidin ve uzun karanlık kör koridorlarında demokrasinin anlamını bilmeyen ucuz hayatlarla tanışın. demokrasi sözcüğünden utanırsınız. ben utandım bugün!

bugün, orhan kemal'in "bir kadın" hikayesine eşdeğer hikayeler yazabilen kaç öykücü var? orhan kemal hala yaşıyor ve orhan kemal'e o hikayeleri yazdıran şartlar da... değişen tek şey, toplumun içindeki kopukluk! demokrasi sandaletin içine beyaz çorap giyen kadını görmüyor: kör bu demokrasi...

d..f..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder