3 Temmuz 2011 Pazar

aramadığım...

her pişmanlığım, bana derin öğretiler bıraktı.
***

aynı kalabalığın içinde, yürüyüp durdum. onlardan biriyim, bunu kabullenmek istemesem de. sıradan, sessiz ve izsiz... ama dürüstüm, samimiyim, olduğum gibiyim. onlar ise çoğu zaman yalan bir uğultu çıkarıyorlar. sürekli birbirlerini övüyorlar. içten değiller. çok sevdiklerinden kısa zaman sonra nefret edebiliyorlar. ve bir çoğu kendine ait değil. her birinin bir sahibi var. satıyorlar sözlerini, ruhlarını, renklerini ve güzelliklerini. sadece övgü ve renkli bir hayat için... bu yüzden onlardan olmak boğuyor beni.
***

bir ölünün sesini aradım. onu ararken başka bir ölü buldum. okudum. inceldim, elendim ve hafifledim. o sıradışı, gerçek ve doğal. tüm yazdıkları hayatımdan çok uzak... ama yine de çekiyor beni itirazları, dik duruşu. naif ruhuyla bir ölgünlüğü ve faniliği işliyor kelimelerine. okudukça kanatlanıyorsun. sonra elimdeki imzalı kitabı bir çöp kutusuna attım. ellerime değdiği için pişmanlık duydum. oradan geçtiğim için de... insan, ilk doğduğu güne ihanet etmemeli, kelimelere tecavüz etmemeli.
***

eve geldiğimde aradığım ölünün sesini bir kutunun içinde buldum. bugün gelmişti, benim için, bana... gülümsedim. tüm ölüler, ne kadar güzel yaşıyorlar hala. ne kadar içimizdeler, hayatımızda... seslerini duyuruyorlar uğultunun içinde, kendi sessizliklerini özletiyorlar.
****

neden ağlıyorsunuz dedim. kaybolduk dediler. yağmur yağıyordu, caddenin orta yerinde, el ele tutuşmuş ağlıyorlar. evin yolunu biliyor musunuz dedim, evet dediler. neden gitmiyorsunuz dedim, korkuyoruz dediler. peki sizi evinize kadar götüreceğim dedim mustafa yusuf ve ahmet kenan'a... götürürken, ben de korkuyordum.
***

adım, fatma sancak... daha çok yaşayacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder