27 Ocak 2012 Cuma

kış masalı


zemheridir, nefesin tüterek yürürsün, artık insanların yüzünü inceleyecek merakın kalmamıştır çünkü herkesin aynı gaileyle baktığını öğrenirsin. sonra düşünür ve bulursun: fikir yürütmeyi sevmez aşk, onun tek hakikati vardır ve oldukça inatçıdır, tıpkı bir kocakarı gibi.
***

salinger'in çavdar tarlasında çocuklar'ı yeni okudum. son 60 sayfaya vardığımda, ne ilginç bir kitap dedim, altını çizecek bir satır bulamamışım. sonlara doğru yaklaştıkça, çavdar tarlasının çağrışımı sardı içimi. bu benim lodosumdu. kimseye anlatmamıştım lodosumu. taa ki geçtiğimiz günlerde küçük bir kahramana dillendirene kadar. anlatırken de kendimi o çavdar tarlasının coşkusuyla koşarken buldum kelimelerde. gözlerimi kapasam, parmaklarımı öpecek gibiydi, lodos. içim, çocukluğumla doldu ama ağlayan o oldu.

"olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir" diyordu kitabın 176. sayfasında.

ve kitabın sonunda "sakın kimseye bir şey anlatmayın. herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra" diyor salinger. aman Allahım, bu korkunç bir doğru. hele ki anlattığın, suskunluğuyla seni onaylıyorsa...

kahramanımız holden, bay c'nin ergenlik dönemi gibi... sayfalarca lanet okuyor sahtekarlara. ve kitabın son sayfasını kapatırken "lanet şey bitti" diyorsunuz.
***

t.angelopoulos'un vefat ettiğini bugün öğrendim. ağlayan çayır filmini izlediğimde içimde olgun bir kıskançlıkla, filmden nefret etmiştim. sonsuzluk ve bir gün filmini izlediğimde de aynı şey olmuştu. bu duygu beğenimi öteledi. taa ki demir özlü'nün hikayelerini okuyana kadar. tezer'in kardeşi demir... şu girişe yazdığım cümleler gibi. "sen" diyor, tüm öteleri, yabancıları, yalnızlığı ruhunun taa içine sokuyor cebren. evet, benim... şehirlerin yalnızlaştıran yüzünü, tezer'den sonra bir kez daha okudum demir'den. ve biliyor musunuz, kış mevsimini ferid edgü sevdirmiştir bana.
***

dışarıda fırtına var. odamdaki baca deliğinden o tanıdık uğultu geliyor. uyumak istemiyorum, günlerdir bastırdığım kelimelerin içimdeki didişmesinden kurtulmak, hepsini buraya boca etmek istiyorum. bazen unutuyorum, kendimi nasıl iyileştirebileceğimi.
***

elimde "pıçak" var dedim, "FıSTıKÇıŞahaP"ın sert ünsüzleriyle... sert sessizlik... içeriyi oyar ve kuyuya hapseder. "bunu neden yapıyorsun?" bu soruyu binlerce kez sorabilirim ve tüm kalbimle söylüyorum ki; bıkmam, belki rahatlarım. içimdeki kocakarının ölmesini bekliyorum. seni kendimden kurtarmak için.

d..f..

-fotoğraf; köydeki evimizden bir kış masalı-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder