13 Şubat 2011 Pazar

Trabzon Hurması



neye benziyor?
Trabzon hurması, kirazdan biraz büyük, küçük çekirdekli... kurutularak da tüketilir. ağabeyim memleketten getirmiş. baktım bir poşette küçük ve kara kara şeyler... unutmuşum, görünce hatırladım. hemen kokladım; nedense köyden gelen şeyleri önce kokluyoruz.



çocukluk yıllarımda bizim arazide bir hurma ağacımız yoktu. yüklediğim video 2006 yılında evimizin balkonundan çektiğim kısa bir görüntü. orada da görünür; bir dere yatağı, az yukarısında bir toprak araba yol, az yukarısında ise evler ortalama aynı hizada beş yüz metrelik mesafelerle dizili... bu sıra evlerin hemen üzerinde ev sahiplerine ait orman arazisi ve ormandan sonra da yine bir sıra evler ve tekrar orman olmak üzere dik bir tepenin zirvesine doğru devam eder yerleşim.

bizim ev araba yolunun hemen üzerinde, onun üzerinde ise ormanlık arazimiz vardı. hemen ikinci sıradaki evin bir hurma ağacı, tam ormanımızın yanında. bu ağaçtan meyve kopmaz, dalı kırmak zorundasındır. bir gün iki ağabeyimin peşine takılıp hurma çalmaya gittik. çalmak, köy yerindeki çocuklar için olağan bir iştir. çünkü göz alabildiğine arazi ve her arazi sahibi garip huylarıyla ün yapmış köylü insanlardı. kimi çok küfürbaz, kimi çok cimri, kimi düşmanlık beslediği komşuyla yıllarca konuşmayan, kimi cömert tatlı dilli...

hurma çalacağımız evin sahiplerini hatıramıyorum, ağabeylerim dalları el çabukluğuyla kırarken ben ağacın dibinden kafamı yukarı kaldırıp o kırmızı minik meyvelere bakıyordum. her biri yusyuvarlak ve koyu turuncu... misket mi, top mu, küçük renkli dünyalar. yemişten çok oyuncak gibi gelmişti. zaten sebze ve meyvelerdendi oyuncaklarımız da. ama sonra tadına baktığımda enfes bir şey olduğunu gördüm.

köyümüzden binbir çeşit hikaye ve kahraman çıkabilir, her Anadolu köyü gibi. bir komşumuz vardı mesela, "oflu" derdik onlara. çünkü ofluydular, sarışın ve mavi gözlü. muhtemelen Rum kökenli... en iyi komşularımızdan biriydi onlar. ailelerin çocukları komşu ailelerden kendi yaşlarına uygun bir arkadaş edinirdi. sekiz dokuz çocuklu ailelerimizden çocular, gençler ve büyükler beraber takılırdı. bazı geceler Almanya'dan gelen video filmleri seyrederdik ama ben hiçbirini sonuna kadar izleyemez, uyuya kalırdım.

ilginç bir şey anlatayım. komşumuz olan ofluların annesi her cümlede "sikine" derdi. ve bu teyzenin ismi "sikine teyze"ydi. evet, garip ama günlük dilde bu çok normal karşılanırdı. çünkü zaten köyümüzün kadınları aralarında açık saçık konuşur, arsız espriler yapar ve büyük kahkahalarla gülerlerdi. mesela karşı sıranın evlerinden birindeki kadına "şişe" derlerdi.

mesela bir Niyazi dayı vardı. hiç çocuğu olmayan. büyük arazisi ve meyve dolu bahçeleri vardı. çocuklar en çok onun bahçelerinden çalmaktan zevk alırdı. çünkü Niyazi dayı çok cimriydi. tüm meyve ve sebzeleri yalnız yaşadığı evinin çatı arasında biriktirirdi. çatı katına çıkıp çalarken yakalanan ve şamar yiyenler hala anlatır. korkunun tadı onları daha da arsızlaştırırmış. Niyazi dayı beş on yıl evvel evinde ölü bulundu.



bir hurmalık yolculuk...

d..f..

2 yorum:

  1. masalımsı bir yolculuk ;)

    YanıtlaSil
  2. Yukardaki yazıyı,keyfle okudum.Da;bir konuya takıldım.Kafkas ve balkan halkları orijinalinde koyu kumraldan açık kumrala doğru ve gözleri genelde kahve,siyah ve elanın tonlarıdır.Boyları 160-180 arasında olup,üst ve alt seviyeler de görülebilir.Vücut yapıları orantılıdır.Ortadoğu halkları çok değişiklik göstermez.Koyu esmer olup,Afrikaya doğru inerken zencileşme başlar;Asyaya doğru giderken,ikiye ayrılır.Tibeti ve hindi tipleşme başlar.Sarışın ve açık renkli göz kuzey batı asya ırkları ile melezleşme sonucudur.

    YanıtlaSil