22 Haziran 2010 Salı

günübirlik acılar

ne çok acı var değil mi? hiç biri bizim suçumuz değilmiş gibi! acıyıp acıyıp geçiyor, günler öyle artık. yemek yerken gördüğümüz, duyduğumuz bir kayıp için bir lokma eksik yediğimiz oluyordur. gün içinde bir kahkahamızı içimizde tutuyoruz belki. bir yandan günün akışı devam ederken diğer yanda kayıpların artık olmayışı garip bir hüzünle içimizde bekleyip ertesi gün yerini bir başkasına bırakıyor. ama hepsi bu! oysa gidenlerin yerinde kendimizin olduğunu düşününce korkuyoruz, belki dehşete kapılıyoruz! ben bir bombayla ya da bir kurşunla bir yerde yaşamımı yitirsem, geride kalan dünyanın yiten yaşamımla düzene girmesini isterim. ben gittim madem, dünya buna mukabil içinde bir iyilik doğursun isterim. ama ertesi gün unutulup, günü birlik bir acıyla buharlaşacağım düşüncesini aklım almıyor. oysa giden her halk parçası bu kaderi yaşıyor. onca askerin, onca pkk lının bundan başka bir sonu olmadı. hiçbiri uğur mumcu ya da hrant değildi. kimi askerdi, kimi öğrenci kimi de "yoldan geçen"... yoldan geçen, yoldan geçmek... hepimiz olabiliriz ama değiliz. oysa az evvel kurduğum empati kesinlikle herkesin ortak hissiyatıdır. insan kendini önemser. kendini önemseyen insan başkasını günübirlik önemsiyor "ama"

ne kadar kolaylaştı acıyı sindirmek? "şehit" dediğimizde de aynı sindirme işlemini, aynı unutkanlığı yaşamıyor muyuz? tanrım, her şeyin içini nasıl da boşalttık! çaresizlik insanı çıldırtabilir.

"salıhıımmm" diye ağıt yakan mardinli annenin boğazındaki yangın yaşadıkça sönmeyecek. şimdi ne yapıyordur kim bilir? yüreğinin ateşi yorgun bedenine nefes aldırıyor mudur? anne, karşılıksız seven tek varlık! bu ateşi yakanların arasındayız şöyle ya da böyle! kimse mesuliyetsiz değil! sorumluluğumuz günübirlik kederden çok, çok daha fazlasıdır.

d..f..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder