25 Şubat 2010 Perşembe

yaşamımıza saklanan bekleyişler




eskiden nasıl anlatırdım, hatırlayamıyorum. bugün epeyce zorlanıyorum. ya bir öykülük ya bir şiirden sesi, içine nasıl dökeceğimi bilemiyorum bu dümdüz cümlelerin.

97 yılıydı, godot'yu beklerken'i izlediğim yıl. bugünlerde o oyuna bambaşka anlamlar yüklüyorum. öyle bir bekleyiş içinde oturuyorum ki, gelmesi gerekenin ne olduğunu sık sık bilmiyorum. beklerken hayatın önümden akıp gitmesiymiş asıl beklemek. beklemek hayatın akışını gözden kaçırmak, umursamamakmış gibi bir şey sanki. ben ne beklediğimi bilsem de, beklediğimin gerçekleşmeyecek oluşu onun bilinmez kılıyor bu yönüyle. ve yaşam akıp gidiyor bilinmez bekleyişimin içinden.

köprüler... bir ağ gibidir zamandaki izlerimiz. sürekli bir köprü üzerinde, başka uçurumlardan köprüler döşemekteyiz. ötekilerimiz, berikilerimiz, sığlımız, derinliğimiz... içimizden daha içerideki içimize bile bir köprü ile geçmekteyiz. bir bilgiden başka çekirdek bir bilgiye inmek için köprülerden geçmek zorundayız. bugün, tüm yaşamların şeffaflığını seyrederken, farklılıkların aynılığa doğru çok geniş bir köprüden ilerlediklerini görüyoruz. köprüler bizi vahdete taşıyor. göçümüzün büyük bir kısmı köprüler vasıtasıyla...

bir mısranın köprüsünde, kalbimi taşıdığı dehliz, bu gün bir köprü yaşamına dönüştü. ve köprü yaşamıyla beklemek, denizleri karşına almak gibi bir şey. sizlere de olmuştur mutlaka. önünüzdeki şeye öyle odaklanırsınız ki, isteğiniz öyle iridir ki her şey buğulu bir camın gerisindedir artık. yani, geçmişte kullandığınız tüm köprüler uçurumlara yenik düşmüştür. tüm eski köprülerinizi terk etmişsinizdir. ve beklemek bir köprüde altından geçen yaşama da yol vermektir.

tüm varlığın bir muadili vardır. buradaki eş değerlik kavramını; karşıt uçtakinin ona varlık hakkı vermesiyle oluşan bir denge metaforu olarak düşünebiliriz. köprü-uçurum, kuyu-kule ve en kuşatıcı ve kaba tabiriyle yaşam-ölüm... denklik, mutedilliktir de bir yandan. kuyu ve kule tabirlerinin zihinde uyandırdığı anlam mesafenin dikey yönlerdeki karşıt uzunluğudur. burada, yükseklik ve derinlik ifadeleri yaşam bulur. denge ise ikisinin zıt gibi durmasına karşın bir ilerleyiş biçimini ve normali rendeleyen anormal seviye içermeleri durumudur. zemin yok. denge, derinlik ve yüksekliğin ruhunda var olan ilerleyiş ve çoğalmanın ortaklığıdır. köprü ve uçurumda ise aşırılığı zımparalayan bir nesne var. aynı mutedillik burada da var, aynı denge. birini var eden diğeri... uçurumun varlığı köprüyü var ediyor. ölüm, yaşamda hayat buluyor gibi. işte denge denilen yaşam değeri, içimizdeki en uç noktaların varlığını bulup, var edip sonra o dengeyi kurabilmek. kuyudan düşmeden, kuyuda boğulmadan... ama içinizde derin bir kuyu yoksa varlığınız eksik ve sığdır, yüzeyseldir gördüğünüz varlık. taşın sertliğini denemelisiniz. göğün yüksekliğini, sıcağın yakışını... yaşamınızda var olan kuyu kadar ona eşlik edecek bir dans arkadaşı gibi kulenin varlığı da şarttır. uyum, ahenk, denge... varlığınıza haksızlık etmeyin, onu yüceltin, artırın, eksiltin, boşaltın, doldurun...

neydi? sürekli tamamlanmak için aradığımız o eksik yanımız hiç dolmayacak bir yerdir aslında. bu boyutta ve zamanda bizi dolduracak ve tamamlayacak bir şey yok. olsaydı tanrı ölümü yaratmazdı değil mi? ölüm, boşluğumuzu, aradığımız eksik yanımızı tamamlayacak, kendi boşluğuyla.

bu metaforlar yaşamımızın içinde var olan, gözle görülmeyen mikroorganizmalar gibi, yaşamları kuşatan soyut varlıklardır. kendilerini tanımlayıp, bilinçli bir tanışıklık verirsek, kendilerinden daha fazla faydalanacağımızı umuyorum. hepimiz köprülerimizi, bekleyişlerimizi, karşımıza aldığımız denizi, kuyu-kule, köprü-uçurum metaforlarını arayalım içimizde. arayalım, bulana kadar. çünkü varlar. beklediğiniz her şey gibi varlar. umut inandığındır, ve inanıyorsan vardır.

denizi karşıma alarak bir köprüde bekliyorum.

d..f..

-muadil: denk, eş değer
-mutedil: ılımlı

(kendisine karşı olumsuz düşünceler beslesem de... bir söyleşisinde okuduğum davranış biçimi beni etkilemiştir. öğrendiğim yeni bir kelimenin önce etimolojisine bakarım diyor. sonra anlamını derinliğine araştırıp yazım dilimin içinde yaşatırım. kendisi elif şafak'tı... mini sözlüklerim devam edecek. amacı; düşünceyi, ruhu bize ait olan, bizden karılmış kelimler vasıtasıyla aktarmak. kullandığımız fransız kökenli kelimelerin sayısını öğrenince, canım yandı doğrusu düşündüğüm yerlerimden.-

.

1 yorum:

  1. yaşamın yalnızları,ya uçurumlardan ,ya dip-derinliklerden,en çokda engel ve duvarlardan sözederler..yaşama sevgi köprüleri atmak,sevgi bulma çabalarının en önemlisidir.köprüleri bol yaşamlara..

    YanıtlaSil