20 Şubat 2010 Cumartesi

araya son..



biraz uzadı ara. burada, çantamda taşıdığım ajandamda bir yığın şey var aslına bakarsanız. yazarken bir yandan da kızıyorum kendime. ne olacak bütün bunlar? anlamı nedir bunca yazmanın? "duyurmak" neden? bu sorumun anlamını içindeki parçaları durmaksızın bir yere yazanlar anlayabilir ancak.

yazmak maalesef bir ihtiyaç benim için. içine doğduğum bir durum. maalesef dedim çünkü onunla yaşamak gerçekten çok zor. düşünce gücünden çok sık bahsettiğim zamanları da terk ettim. yazmak ihtiyacımla baş başayım. bu dünyaya kadın gelmek, dünyaya çirkin/güzel gelmek gibi bir durum. sizi gereğini yapmaya zorlayan bir durum. eğer yazmazsa bu ihtiyaç sahibi, inanın bir gün patlayabilir. ve içinde biriken kelimeler onun sonu olur.

okuduğum kitaplarla ilgili rüyalar görüyorum. Latin Amerikasında geziniyorum. diğer yandan dinlediğim müzikle oralarda derinleşiyorum.

mevsim geçişleri bazen keskin oluyor. ayak uydurmakta zorlanıyoruz. hafta sonu çok güzel bir hava vardı ve bahar herkesi kalbinden çarptı sanki.

dün gece bir şey oldu.
"nasıl öpülmek istendiğini anlatır ten,
aşk öğretir ellerine daha hiç dokunmadan"
burada kalsın bu mısralar. bazen unutmuyorum gerçekten.

Ankaradan bahsedeyim mi? üç arkadaşımı görme şansım oldu hatta bir gün ve geceyi beraber geçirdik. tekel işçilerini bile ziyaret ettik. trabzon çadırıydı, evet :) emin olduğum bir şey var ki, hiçbir basın organı/kurumu manzarayı olduğu gibi yansıtma güzelliğine ya da dürüstlüğüne sahip değil. bu memlekette bize hep masal anlatıyorlar, hep uyku gazı veriyorlar. bu memlekette kimse kimseden haberdar değil, kendimizi, birbirimizi halk olarak bu yaygaracı ve dürüst olmayan medya aracılığıyla tanımak anlamak zorunda kalıyoruz. oysa ya eksiğiz ya fazla, katışıksız değiliz o yazılarda ve ekranlarda. bu yüzden, ön yargı olgusu bizim gözlerimizin retina, iris gibi bir görme tabakası halini almış. bu illetten mutlak kurtulmalıyız. samimiyet için aracı değil, sıcak dokunuşlar gerek. arkadaşlarıma teşekkür ediyorum hoş vakitler için.

sıcağı sıcağına aktarabilseydim, çok eğlenceli hikayeler aktarabilirdim ama uçtular hafızamdan. tekrar söylemeden edemeyeceğim; Ankara berbat bir şehir.

biricik arkadaşım nilgün hanım yeni yıl için bana bir metis ajandası armağan etmişti. "illallah" isimli bir 2010 ajandası. ajandanın arasında ise bir şaireden yüzsüzlükle isteyerek aldığım bir kalem mevcut. bu minik şeyler beni fazlasıyla mutlu eder. kalem dinlerde kutsal bir araçtır mesela. İslam dini kalemi ekmek gibi kutsamıştır, saygısız davranılmaması telkin edilmiştir.

bu arada galata kulesinin dibini nasıl özledim, burnumda tütüyor her biri, Eminönü, İstiklal, Balat, ah Sultanahmet, Küçük Ayasofya, süleymaniye... galata ile ilgili bir kaç hikaye de eklemeliyim. üzerine konuşulmuş çok sözler ve yaşamlar vardır.

neyse... bu yazı biraz dağınık ve karmaşık oldu. diğerlerinde toparlanmak üzere, siftah olsun dedim efendim. izlediğim filmler, okuduğum kitaplar, ilgimi çeken konular, gittiğim sergiler... ekleyeceğim...

d..f..

4 yorum:

  1. ANKARA GERÇEKTEN BERBAR BİR ŞEHİR:) ŞİDDETLE KATILIYORUM CANIM...

    YanıtlaSil
  2. Eşim işi gereği sık sık Ankara'da Tekel işçilerinin yanında. Dün gece geldiğinde aynı şeyleri söyledi heyecanla, 'hiçbir şey tv'den gördüğünüz gibi değil' dedi. En kısa zamanda hepimizi götürecekmiş, görelim, bilelim, içlerinde olalım diye.
    ( ben bide yediyi görmek istiyorum :) )

    not: Ankarayı bende hiç sevmedim. Ama İstanbula aşııııığım.

    YanıtlaSil
  3. sarya seve seve senle kahve içerim...ne zaman gelirsen gel haber ilet yeter... ama beni görünce büyük hayal kırıklığı yaşayacağından eminim :))) hazırlıklı ol... fatmayı tekel işçilerinin yanına götürürken biraz tereddütlü idim... giderken yürüyüş vardı içlerine soktum bunları beş on adım eşlik ettik ben slogan attım onlar baktı sonra gidip çadırları direnişleri gördük ... onlar kazandığında insanlık kazanacak diyorum ben... birde bunları bizim köylü gençlerle buluşma yemeğine götürdüm ... yine fatmanın nedense burda bağırdığı gibi çıkmadığını sesinin unutup yemekte rahatsız olacağını düşündüm ... oysa ikiside hatta sonrada üçüncüde geldi benden çok bizim köylü oldular.. güzel bir hafta sonu için ben teşekkür ederim arkadaşlarıma... vede ankara başkadır... baktığınız pencereye bağlıdır ankarayı sevmek... benim baktığım yerden seviyorum bu şehri..:))

    YanıtlaSil
  4. kuzucuğum, sesim sessizlikle terbiye edilmiş diye yabani değiliz ya :) ben kalbi ağrıyan hanfendi kadar cüretkar olamasam da köyümüze karşı derin bir empati besledim, her yer "biz"e çıkar nihayetinde.

    ankara sevgine saygı duyuyorum, anlayamasam da :)

    artık bizim pencereden bakam için "istanbul"a buraya bekliyoruz efenim...

    YanıtlaSil