29 Ağustos 2010 Pazar

"onlar"




saat 06:33
en son baktığım saat. kitap gözlerimi bırakmıyor. göz kapaklarımı açıp kapadıkça içinde çıkan arpacık canımı yakıyor. acısına dayanamayıp kitabı kapatıyorum.

15:40

uyandığımda yanıbaşımda duran kitabı elime alıyorum. evde kimse yok sanırım, sessiz. okudukça içindeyim. saat 18:00 kapı açılıyor. annem. uyanmadın mı diye söyleniyor. görünce susuyor. dakikalar geçtikçe...

ağacın dalları özgürlüğe susamış diyor. insanlar buduyor, kendilerine benzetmek için mi? evet, onlara benzemeyen hakkında konuşulmayı, kötü konuşulmayı hak ediyor. "onlar" kim?

- ne yemek yapıcaz?
--....
- kimse gelecek mi iftara?
-- bilmi...
- az yemek yapalım, hep kalıyorlar!
--.. hımm...

"onlar"dan çok tanımıyorum. aslında kendilerini saklıyorlar. konuşulmasını, haklarında cümleler kurulmasını istemiyorlar. bundan üzüntü duydukları için değil, kuru gürültü olduğu için. nereden biliyorsam...?

- kainat peygamberi... ınınııımmm... o ki...
-- fenerbahçe maç hazırlıklarına devam e...
--- başbakan erdoğan... kastederek... güm güm güm!

onların sağır, dilsiz ve kör olduklarını düşünüyorum. bu duyu kayıplarının sebebi, hepsinden fazlasıyla yüklenmiş olmaları. onların dışındakiler görsün, duysun, işitsin, tüm nimetlerden yararlansınlar. yeter ki gürültü etmesinler!

- acep ... gelir mi bu akşam?
-- biilmi...
- ... çağıralım mı? uşağı ramazanda yalnız bırakıp gitmiş, nasıl anne?
-...

zehra teyzesinin kokusunu arıyor şaşı kadında. bulamaz tabi. çocukluğun aroması başkadır, bir kez büyüdün mü tüm o aromatik kokular geçmişte hapsolur. şimdi sürekli gelip giden ihtiyar kadın, annem yani... düşüncelerimin orta yerine ses bombası gibi bıraktığı anlamsız sorularıyla onun içinden çıkmışlığımı, organik bağımızı yalanlıyor sanki! sahi, birinin içinden çıkıp ondan bunca hızlı ve keskin ıramak da neyin nesi? tıpkı ağacın kökleri ve dalları gibi!

akşam iftarımı nerede yapsam? bu düşüncelerden kaçmam için, o sevmediğim kuru gürültülerin içine girmem gerek! bir kaç yeri arayıp kim var diye soruyorum. o sırada kapı çalıyor, gelen: ... nasıl seviniyorum, sarılıp öpüyorum. mutfağa dalıp atıştıracak bir şeyler ayarlıyorum. balkona oturup kuru gürültü çıkarıyoruz, ağız şapırtılarımız gürültüye karışıyor. balkon karanlıkta kalıyor. sigaramı yakıp başımı mermere dayadığım kollarımın üzerine bırakıyorum. ılık bir rüzgar...

- bundan içecek misin?
-- ı ıh!
-karpuzları bitirin!
-...
- gene kaldı ...
-...

onlar, en başından sağır, kör ve dilsiz doğsalarmış, kederleri daha mı hafif olurdu acaba?

d..f..

- bir günlük onlardan -

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder