13 Nisan 2011 Çarşamba

av ve bahar


"...dürbünü gözlerime götürüyorum. karşı yamaçta kurtlar. bir sürü, on on iki kurt, bir geyiğin peşinde. tek başına bir geyiğin. nereye kaçacağını bilmeyen, sağa sola şaşkın kuşkulu gözlerle kaçmaya çalışan geyiğin. sanki bana doğru geliyor. tüfeğimi alıyorum, ağzım kupkuru. kurtlardan biri geyiğe varıyor, boynuna atlamaya çalışıyor. geyik bir an durup boynuzlarını kurdun böğrüne saplıyor. yeniden kaçmaya başlıyor sonra. zikzaklar yaparak kaçıyor. kurt sürüsü şaşkın, kar üzerinde kan izlerini görüyorum. tüfeğimi ateşliyorum, sürünün başındaki kurt ayakları üzerine doğruluyor sonra düşüyor. onu vuruyorum. diğer kurtlar bir an dağılıyor. sonra toparlanıp yeniden geyiği kovalamaya başlıyorlar. yol büyük bir uçuurmda bitiyor. aşağısı kayalık. geyik uçurumun başında durup aşağıya bakıyor. sonra kurtlara dönüp bakıyor. ve kendini uçurumdan aşağıya bırakıyor. kurt sürüsü oraya gelip aşağıya bakıyor, geyiği seyrediyorlar bir süre, huysuz huysuz tepiniyorlar. geyiğe bakıyorum dürbünümle, boynuzları çarptığı kayalarda kırılmış, can çekişiyor usul usul. avcılık yaşamımda gördüğüm ilk intihar. onu kurtaramadım, imkanım yoktu.

aşağıda duruyor, gözleri açık, gökyüzüne bakıyor, boynuzları kırık..." Ferid Edgü - Yaralı Zaman

okurken hepimiz bir geyik oluyoruz. hepimiz, avcının beceriksizliğe kızıyoruz. sonra düşünüyoruz, önce kurtların şartlarını bilseydik...? bir dağ başı, aç bir kurt sürüsü, geyiği yiyemezse ölecek hepsi. açlıktan ölecekler. doğanın kuralları gereği bu olağan bir gidişat... kurtlara da hak veriyoruz, onların çerçevesinden düşününce. sonra avcı oluyoruz; profesyonel bir avcı... ve bu doğal hadise karşısında duygusal davrandığımızı düşünüyoruz. kurtlar kovalamasaydı belki biz vuracaktık geyiği..?

insan her şey olmaya çok müsait. ama doğa değil. rüzgar sadece esiyor, kurtlar karın doyurmak için avlanıyor, geyik sonunu kestirebiliyor. ama insan hem rüzgar, hem kurt, hem geyik hem yalçın bir dağ başı olabiliyor. insanın hamurunda her şey var. ve insan neye en yakın ise, o oluyor.

bu hikaye, ferid edgü'nün kitabındandı. olduğu gibi aktarmadım, içinde zap suyundan, avcılığa, insana her şey olduğunu anlatan gözlemler ve hikayeler var; hikayeler, gerçeğin ta kendisi! kısacık sayfaları, incecik bedeniyle yüz sayfalık bu kitabı bitirmek istemeyeceksiniz. istemeyin zaten, istemeyin.

****

yüzünü siliyorum günle
kararıyor
ansızın gece oluyor.

kalabalıklar...
homurdanan bakışlar...
düşüncelerimi düşürüyorum,
ekmek kırıntısı gibi
düşürüp unutuyorum...

köprülere yürüyorum
köprülerde
kanmışlığını arıyorum,
kanmışlığını...

kendime yeni bir hikaye arıyorum
yalanları daha az
daha az acıtan
aynı yaramı.

inatçı bir kayboluş bu bendeki;
karın doyurmaz şeyler uğruna.

sana da oluyor mu,
bilmiyorum.
her ikindi bir kez
kırıyor beni kanatlarımdan
bu gökyüzü
uçmak istiyorum diye mi?

kanatlarımdan...!

gülmek istiyorum diye dudaklarımdan
anlatmak istiyorum diye sözcüklerimden
sevmek istiyorum diye kalbimden...

ona bakarken bir pencereden,
gökyüzü...

oysa
her şeyim ben
kırılırken bile
tomurcuklanıyor
göğüs kafesim.

çocuklaşıyor bahar
ben büyüdükçe...
düşlerimde her zaman
her zaman
ellerini uzatıyor
görünmez gövdesinden.
bir elma uzatıyor
tanıyorum onu parmaklarından,
ansızın dönüyor sonra
tanıyorum onu
geride bıraktığı rüzgarından.

sonra
iğne görüyorum
deliniyor kavuşmam.

bakıyorum
gece solmuş
kaçmış rengi günde doğru.
ağaçlar tomurcuklarını uzatmış pencereme.
kalbim burkuluyor
bu mahsun uzanışa.

ben
bu baharı şımartacak
mutuluğa sahip değilim.

d..f..

(d..f.. / Fatma Sancak imzasıdır)

1 yorum:

  1. Çok hüzünlüymüş. Doğanın kanunu böyle işliyor. Hayat da öyledir,zayıf hep yenilir.

    YanıtlaSil